20 Ağustos 2006

.nereye..?

yorum yapacak halimin kalmadığı birkaç link..

http://www.milliyet.com.tr/2006/08/20/guncel/gun04.html

http://www.milliyet.com.tr/2006/08/20/son/sontur08.asp

http://www.milliyet.com.tr/2006/08/20/yazar/dundar.html

http://reklam.milliyet.com.tr/html/video/taha_akyol/index.html

http://reklam.milliyet.com.tr/html/video/taha_akyol/index.html

.eskiler alıyorum

eskiler alıyorum
alıp yıldız yapıyorum
musiki ruhun gıdasıdır
musikiye bayılıyorum

şiir yazıyorum
şiir yazıp eskiler alıyorum
eskiler verip musikiler alıyorum.

bir de rakı şişesinde balık olsam

15 Ağustos 2006

.wq ile devristanbul

büyükçekmeceyi bilenler bilir.. istanbul un dışında diyebilceğimiz bir bölge..

ben başka bir nedenden dolayı o civarlardaydım bi haftadır.. dedim bari yakınız wq yu da ariyim.

buluştuk.. pek güzel.. ama wq benim büyükçekmecede dolaşma umutlarımı "hadi takılalım" lafının altına sakladığı taksim gezisi ile söndürdü..

otobüse atladık.. yenibosna oradan taksim..
yol boyunca wq beni mikail sandığından olsa gerek sürekli "çok sıcak cok sıcak.. cok sıcak amammguuugnakoduum.. çok sıcaakk ebessnı züktüğüm.." gibi ifadelerle sanki ben suçluymuşum izlenimi yaratmak istedi bünyemde..

yenibosn-taksim arabasının orta kapısının 2 arkasındaki koltuktayız.. wq cam kenarında ben ise koridor.. bu sırada kulağıma wq tarafından bişi fısıldanıyor "şişştt pa. olm bak amca geliyor yer istiycek ... im hastayım amca de".. amca uzaktan anladı heralde hastalığımı.. gelmedi yanımıza o ayrı..

taksime indik.. ilk gördüğüm manzara gömleği sırılsıklam bir wq idi.. allah allah dedim.. önceleri bu ıslaklığın arkada oturan posta gazetesi okuyan amcadan kaynaklandığını zannettimse de sonra arka koltukta aslında kimsenin oturmadığı aklıma geldi.. orada anladım ki gerçekten sıcakmış.. wq yine haklıymış, her zamanki gibi..

sahaflara doğru bir süzüldük.. amacımız "gitar armonisi" hakında bir kitap bulmaktı (aslında önce wq nun amacı idi sonraları karşılaştığımız zorluklar ile milli meseleye döndü :P).. ama gitar armonisi ararken bir anda bakkaldan -annesi ödemek kaydıyla- borç ekmek almaya giden küçük emrah moduna soktu bizi..

wq&pa: amca.. gitar armonisi var mı amca..?
amca: yooooggghhh armoni marmoni bizdeeee bulunmazzz hadii naşş

bazıları ise "müzik kitabı satmıyoz" gibi net bir tavır içindeydiler..

bütün dükkanlara, hatta girişinde euzubesmele olanlara bile, sorduk.. yoktu.. demirperdenin kalkmasından sonra sanki bütün gitar armonisi kitapları toplatılmıştı.. :P

hazır süzülmekte iken bünyelerimiz, bir an nevizade de bulduk kendimizi.. iki tane 3o luk söyledik.. efkarlıydık.. olmiyan bir kitap yüzünden 2. hatta 3., 4. sınıf vatandan muamelesi görmüştük..
bir taraftan biralarımızı içerkene wq dayanamadı ve çalan blues&rock ezgilerine eşlik etmeye başladı..

pa: aamaaaann skmişim armonisinin deliiini boşveeerrr wq'm..
wq: (transa geçmiş) ohooo, it makess me wonderrrr..

etrafta kesecek kız olmayınca biralar bitince kalktık ordan.. alkolün etkisi geçince kutsal amacımızı hatırladık ve bu amaç uğruna beyazıt a gitmeye karar verdik..

pa: abi pardon, beyazıt arabaları burdan kalkıyor di mi..?
hareket amiri: (dünyada görülmüş görülebilecek en sallamaz siklemez modda the marmaraya bakarak çay içiyor) ....
pa: hmm.. kolay gelsin abi..

wq biradan dolayı biraz daha açılmış sesi ile olaya müdahele edince amca bize cevap verdi.. evet doğru yerdeydik..
bir taraftan muhabbet ediyor bir taraftan gelmeyen otobüse küfürler ediyorduk..

derken...
yanımıza bir abi yaklaştı.. 28-29 yaşlarından gün almış gibi bir hali vardı..

x: merhaba gençler.. beyazıt arabası buradan mı kalkıyor?
y: evet, burada bekleyebilirsiniz..

x adlı şahıs yanımızdan birkaç dakikalığına uzaklaştı ve yeniden geldi.. muhabbet kurma gibi bi amacı vardı..

x: evet, sağolun.. saatler yan tarafta yazıyormuş..
y: hmm ne kadar varmış gelmesine?
x: (burada abinin üstünde öyle bir cool, öyle bir fenafilllah tavrı var ki..) 2 saat 25 dk..
..

bu anda wq ile ben öyle fütursuzca, öyle manasız bakıştık ki.. o an bi boşluktaydık.. marlon brando ile cim keri nin başrollerini payşaştığı bir film afişi gibi kifayetsizdik..

yok abi yanlış bakmışsındır diyerek kalktım baktım çizelgeye arabanın gelmesine 5 dk var..

x: (hala aynı rahatlık var üstünde) eki eki eki.. yanlış bakmışım yaw..

hayır adamcağızda öyle bir rahatlık vardı ki taksim-beyazıt arabası gerçekten 2saat 25 dk sonra gelcek olsa bile onu durakta bekliyebilcek kararlılıktaydı..

velhasıl bindik arabaya..

biz iki gözlemci gibi sağa sola bakarak konuşuyoruz..
bi an yanımızdan bi belediye otobüsü geçti..üstünde muhtemelen bi şampuan firmasının reklamı vardı.. benim gözüme kadının kolundaki kıllar takıldı.. wq ya

"abi oha baksana kadının kolundaki kıllara bende onun 4 te biri yok" diye bir kelam ettim..
karşı koltukta oturan 32lerindeki abla o an kendi kollarına gerdek gecesinden önce zarını kontrol eden heyecanlı, tedirgin, kuvvetle muhtemel umutsuz gelin gibi kontrol baabında bir bakış attı ki.. o anda ikimizin de içinde birkaç nükleer başlıklı füze etkisinde kahkalalar patlıyordu.. ama hiç renk vermedik... ki bunu ancak beyazıttan dönüşte anlattık birbirimize..

beyazıtta sahaflara girdik.. heryeri bürümüş öss soru bankaları ve osmanlı hat örneklerini saymazsak çarşı tamamen bomboştu.. hayal kırıklığı içinde bir dükkanın kapısından uzattık kafamızı

wq: pardon, gitar armonisi ile ilgili bi kitap var mı acaba?
dükkancı: gel gel bi içeri girin
içeri girilir.. wq tekrarlar..
gitar armonisi ilgili bi kitap var mı acaba?
dükkancı: neey?
wq: gittarr arrmonnisi kitabı?
dükkancı: heee yoggh

bir velahavle çekilir.. umutsuzca başka bir dükkana yönelinir.. yine yok.. bu sefer başka bi kitap soralım.. azmettik alıcaz bugün bişiyler!

wq: merhaba.. müzik biyografileri kitapları var mı acaba? (aklındaki kişi freddie mercury dir)
dükkancı2: evet var var.. müzeyyen senar var..
wq: hayırlı işler size..
..

çarşıdan sinirli bi şekilde çıkılır.. üniversite ile birleşen meydanda bi çantada cd satan bıyıklı, göbekli, atleti gömleğinden dışarı taşmış bi amca gördük.. bari bi cd alalım felsefsiyle yaklaştık.. hiç beklenmeyen bir tepki:

cdciamca: ooooo gelin gençler gelin.. (yanındakine) yağlı müşterilerim geldi .. gelin gelin..

biz tabi amcanın bu kadar açık sözlü olmasına birkaç kere şaşmakla birlikte adamın acaba hakkımıza cinsel bir dileği olup olmadığını bakışlarından süzmeye çalarak uzaklaştık oradan..

tekrar anavatan beylikdüzü ne döndük.. bütün kötü anıları sur içinde bırakarak...

wq: bak seni bi yere görtürcem bisürü cd var ordan alırız cd filan
....

gidilir dükkana..

wq: program cd si bakmıştık?
beylikdüzücdcisi: bir kaşını yukarı kaldırır.. yok bizde program cd siiiii!

sanki adamı windows u kodlamaya mahkum etmişler gibi software dünyasına bi gıcığı vardı..

başka dükkanlar aradık.. bulduk..
gayet nezih biyer gibi idi ilk bakışta..

wq: program cd si bulunur mu acaba?
parton koltuğu tarzı bi yerde oturan amca elindeki çayı bir kenara bırakır.. başını yavaşça yukarı kaldırır.. öyle bir bakış atar ki.. şahsen ben orda wq nun önceden bu amcanın sevgililerinle vuruştuğunu filan sandım.. çünkü öfke adamın gözlerinden cd lere bulaşmıştı..
adam: (cüneyt arkın bakışı ile)yohhhhgggggkkkkk bizde program cd sii!!

biz oha lan noluyo yu anlama sürecindeyken adam bize western deki galibiyeti kesin düelloya çıkcak kovboylar gibi yaklaşıyordu...
amca gittikçe büyüyor ve yaklaşıyordu..

biz o sırada bi taraftan kollamamız gereken bölgeleri kolluyor bir taraftan da cd lere bakıyorduk... amca yerdeki üstü bi karış toz bi kutunun içinden dvd ler çıkarıp koyuyor masanın üstüne.. kutudan ve dvd lerden anlaşılcağı üzere muhtemelen birkaç gün içinde çöpe atılıcak bi kutu bu.. amcanın bizle taşak geçmenin tavrı zirve yapıyordu...

amca: bak bunlar ucuz.. bunları 2-3-5 milyondan veririm size.. zaten satılmıyor..

artık amca ile aramızdaki mesafe kısalmıştı.. bu ironi dolu cümlesinin üstüne oradan toz olduk acilen..
artık ev yolu görünmüştü.. wq nun az önceki amcanın sevgilileriyle herhangibir münasebeti olmadığını öğrenince daha da bi anlamsız gelmişti tavırları..
"heralde başımıza güneş geçti" ye yorduk bütün olanları..
evimize gittik ayrı ayrı..
ikimizin de uyandığında baş ucunda anneleri vardı.. terlerimizi siliyorlardı... su da var yanda..

tepkilerimiz aynıydı mütemadiyen: ohh.. çok kötü bi kabus gördüm anne...

6 Ağustos 2006

.çekirdek

insan tek başına ise hayat ağacının en güzel meyvelerine erişemeyecek kadar küçüktür..

acı çeker bu ağacın altında..
meyvelerine erişemez, aç kalır, karnı yerine kalbi ağrır çoğu zaman..

ama bazen meyve olgunlaşıp kendiliğinden düşer insanın kafasına.. o meyvenin çekirdeğinde şiir vardır..
belki de hayat ın anlamı olan aşk ın en iyi bir şiirle ifade edilebildiği de bundandır, kim bilir?

eğer iki kişiyse.. çok mutludurlar.. birbirlerine yardım ederek hayat ağacının tüm meyvelerinden kana kana yeler..
ama gözleri o kadar kördür ki herşeyi tüketip mutlu olmaktan başka birşey düşünemez akıl gözleri..
henüz çiçek açmışken yerler bütün çiçekleri..
meyve olamaz..
çekirdeği de olamaz..
şiir de olamaz..
muazzam tüketim vardır sadece..
üretim yoktur..
ceplerindeki şiirler bitinçe boğaz sız istanbul gibi kalır iki güzel insan yan yana..
güzelliklerin anası şiir yoktur hiç..
birbirlerini suçlarlar..
kavga ederler..
sonunda karar verirler:
herkes kendine bir ağaç bulup tek başına yemeye çalışacak o meyvelerden..!
gözyaşlarını armağan ederler birbirlerine, ağaçların diplerine döküp ağacı büyütsün diye..

insanın hediye olarak aldığı gözyaşlarıdır ağaçlarla, hayatla arasında diyalog kurmasını sağlayan yegane aracı..

şarköy/kirazlı - 02:20

3 Ağustos 2006

.trivial notice : a week off

well dear bloggies,
im going on a pit till next friday.. catching each one on on msn is just hassle.. i posted this here just becoz of it, plus i like google commercials in english..
see ya all,

1 Ağustos 2006

.unilever'e fırça ve tansaş'a trip teşebbüsü

reklamları bilinçaltımı derinden etkilemiş olacak ki sabah kendimi knorr pilav harcıyla hazırlanmış pilav isterken buldum.. en enerjik en sevgi dolu halimle heidi gibi migrosa gittim, knorr standından bir kutu pilav harcı kaptım.. böylece pilavın hazırlanma aşamasındaki misyonumu tamamlamış oldum ve gençlerin önünü açmak adına pilav harcını sultan hazretlerine emanet ettim.. akşam eve gelene kadar reklamlardaki manzara kafamı her saniye meşgul etti.. eve geldim, elim tencerenin kulbuna uzandı kaldırdım.. pilav simsiyah.. bu ne yahu?.

o gazla telefona sarıldım ve de “knorr lezzetin adı ücretsiz danışma hattı”nı aradım.. bant girer, müşteri temsilcisine bağlanmak için 3-4 tuşa basılır herhalde refleksiyle, telefon çalarken zırt zırt.. pew pew.. tarzı sesler çıkarıyordum.. telefon aninden açılıp merhaba ben Burçin nasıl yardımcı olabiirim diyince kısa süreli psikoz moduna girdim.. :p ama hemen toparlandım, aklımda tek bir şey vardı : müşteri mümesilini fırçalayıp telefonu bip diye kapatmak..

- merhabalar , burçin hanım ben pilav harcınınzdan şikayetçiyim.. pilav bir…
- kutay bey, biz her ürünümüzü ambalanjlamadan önce içinden bir miktar numune alırız.. ikisinine aynı seri numarasıyla işaretleriz.. birini marketlere, alışveriş merkezlerine gönderirken diğerini muhafaza ederiz.. şimdi ürünün üzerindeki seri numarasını verirseniz elimizdeki numunenin üzerinde bir takım testler yapacağız..
- şimdi paketin yanındaki seri numarasını alabilir miyim? paketin arka yüzünde..
- pekala.. ** diyerek, verdim numarayı
- işleminizi aldım, yardımcı olabileceğim başka bir konu var mı?
- hayır teşekkür ederim..

2 hafta sonra özel kurye ile iki (2) adet pilav harcı geldi.. bir de yanına özür mektubu iliştirmişler.. mektupta bunların içine sevgimizi koyduk gibi yaran bir şey yazmasalardı oturup ağlayacaktım.. bravo unilever..


geçenlerde de tansaşta öğlen vakti kasa da sıra bekliyorum.. sıraca sekiz (8) kişilik orta halli bir derneğiz.. kasada ki hatun kişi ise bayağı ilginç bir karakter.. eline aldığı her şeye acaba bununla ne yapabilirim gibilerinden bakıyor ters çeviriyor düz koyuyor.. en sonunda barkodu okutmaya karar verip kasadan geçiriyor.. tam bunlar vuku bulurken tansaş’ın “istediğiniz kasayı hemen açarız” reklamı geldi aklıma.. nedense o anda direk söylemek yerine standların etrafında dikilen elemanlara doğru trip attım..
- bu kasalar niye çalışmıyor, 15 dakikadır buradayız..
kafamdaki şey alacağım reaksiyona göre tribin şiddetini arttırıp en sonunda yaygarayı basmaktı.. ama ben öyle der demez reyonların arasından bir cengaver koptu geldi kasayı açtı..

son söz : sevinsem mi üzülsem mi.. bilemiyorum nerede eski vurdum duymaz şirketler, ağızlarına sıçıp telefonu kapattığımız sonrasında acayip bir hafiflik hissettiğimiz call centerlar.. ah ah..