1 Ağustos 2006

.unilever'e fırça ve tansaş'a trip teşebbüsü

reklamları bilinçaltımı derinden etkilemiş olacak ki sabah kendimi knorr pilav harcıyla hazırlanmış pilav isterken buldum.. en enerjik en sevgi dolu halimle heidi gibi migrosa gittim, knorr standından bir kutu pilav harcı kaptım.. böylece pilavın hazırlanma aşamasındaki misyonumu tamamlamış oldum ve gençlerin önünü açmak adına pilav harcını sultan hazretlerine emanet ettim.. akşam eve gelene kadar reklamlardaki manzara kafamı her saniye meşgul etti.. eve geldim, elim tencerenin kulbuna uzandı kaldırdım.. pilav simsiyah.. bu ne yahu?.

o gazla telefona sarıldım ve de “knorr lezzetin adı ücretsiz danışma hattı”nı aradım.. bant girer, müşteri temsilcisine bağlanmak için 3-4 tuşa basılır herhalde refleksiyle, telefon çalarken zırt zırt.. pew pew.. tarzı sesler çıkarıyordum.. telefon aninden açılıp merhaba ben Burçin nasıl yardımcı olabiirim diyince kısa süreli psikoz moduna girdim.. :p ama hemen toparlandım, aklımda tek bir şey vardı : müşteri mümesilini fırçalayıp telefonu bip diye kapatmak..

- merhabalar , burçin hanım ben pilav harcınınzdan şikayetçiyim.. pilav bir…
- kutay bey, biz her ürünümüzü ambalanjlamadan önce içinden bir miktar numune alırız.. ikisinine aynı seri numarasıyla işaretleriz.. birini marketlere, alışveriş merkezlerine gönderirken diğerini muhafaza ederiz.. şimdi ürünün üzerindeki seri numarasını verirseniz elimizdeki numunenin üzerinde bir takım testler yapacağız..
- şimdi paketin yanındaki seri numarasını alabilir miyim? paketin arka yüzünde..
- pekala.. ** diyerek, verdim numarayı
- işleminizi aldım, yardımcı olabileceğim başka bir konu var mı?
- hayır teşekkür ederim..

2 hafta sonra özel kurye ile iki (2) adet pilav harcı geldi.. bir de yanına özür mektubu iliştirmişler.. mektupta bunların içine sevgimizi koyduk gibi yaran bir şey yazmasalardı oturup ağlayacaktım.. bravo unilever..


geçenlerde de tansaşta öğlen vakti kasa da sıra bekliyorum.. sıraca sekiz (8) kişilik orta halli bir derneğiz.. kasada ki hatun kişi ise bayağı ilginç bir karakter.. eline aldığı her şeye acaba bununla ne yapabilirim gibilerinden bakıyor ters çeviriyor düz koyuyor.. en sonunda barkodu okutmaya karar verip kasadan geçiriyor.. tam bunlar vuku bulurken tansaş’ın “istediğiniz kasayı hemen açarız” reklamı geldi aklıma.. nedense o anda direk söylemek yerine standların etrafında dikilen elemanlara doğru trip attım..
- bu kasalar niye çalışmıyor, 15 dakikadır buradayız..
kafamdaki şey alacağım reaksiyona göre tribin şiddetini arttırıp en sonunda yaygarayı basmaktı.. ama ben öyle der demez reyonların arasından bir cengaver koptu geldi kasayı açtı..

son söz : sevinsem mi üzülsem mi.. bilemiyorum nerede eski vurdum duymaz şirketler, ağızlarına sıçıp telefonu kapattığımız sonrasında acayip bir hafiflik hissettiğimiz call centerlar.. ah ah..

3 yorum:

zaz dedi ki...

ya neden bilmiyorum ama ben yazıda sadece iki(2) sekiz (8) e takıldım peki neden en sondaki onbeş (15) değil?

pink anarchy dedi ki...

sanırım önceden 2(iki) örnek verip insanları alıştırdıktan sonra "eh artık bunu da siz bilin gençler" kıvamında bir akıl yürütmeyle sorumluluğu bize devretmeye çalıştı kutay atıf 1 şahsiyeti.. ama tabi GYKoloji personelinden kaçmazz

siee dedi ki...

o "onbeş"i kapınıza getiriyoruzda ondan :p