17 Aralık 2006

.bokunu çıkarmak

5 Aralık 2006

yaşamda soluksuz

Yaşamda soluksuz nefessiz kaldım derken bazen nefesini kesenin öz bünyen olduğunu bir anda idrak etmek şok etkisi yaratıyor insan üstüne . Ben öyleyim ben şöyleyim ben böyleyim derken yahu ben öyle de değilmişim ben şöylede değilmişim ya böylede değilmişim deyip kendini etrafta bir koltuğa yerleştirememek aslında tüm dünyayı durduruyor etrafınızda .Nasıl farkına varıldı ... Geçen günlerde derslerimizin birine ŞEhmus hoca bir buket yaprak ile geldi. Her birini teker teker kaldırıp bunlar ne yaprağı dedi 40 kişilki sınıfta iki üç tanesini bilebildik topu topu oda nedir roka cart curt ancak içki sofrasına meze olabilecek şeyler. İşin fenası o yapraklar her zaman göremeyeceğimiz ,seraların en özel yerlerinde yetiştirilen bitkilerin çiçeklerin yaprakları değildi.'' Oha felan oluyorum şu binanaın orta bahçesi yakıyor ortalığı'' diye bahsedilen mimarlık binasının bahçesinden alınmış yapraklardı .

Biz sorularımızı ne zaman kaybetmeye başladık ? Ne zaman vaktimiz b,sorularımızı soramayacak kadar değerli oldu .Uytulyoruz sürekli ninniler dinletiliyor kulalkarımıza annemizin kollarında yumuşacık yataklarda biz dinlenirlken hayatımızı giderek boş ve anlamsız hale dönderiyoruz .Buraya protest geyikler merası diyoruz (with respect to pA)önce geyikologları sonra meryı ele alma zamanı daha iyilerini yapmak için önce elimizdekini düzeltme zamanı

.olay nedir birader?

geyikoloji aktivitesini toplumsal duyarlılık babında yaptığım birkaç copy&paste ile herkes sessizken taze mi tutmaktı amacım, yoksa bittiğinin fotoğrafını çekmek mi.. Bilmiyorum..

Papa geldi, gitti, Flash Tv nin güzide jr.reha muhtar – the enkır men’i tüm dünya ile taşak geçer moda kelimeyi şehadet getirdi ve “papayı bunu tekrarlayıp Müslüman olmaya davet ediyorum” dedi.. Biz sustuk...

AB dediğimiz şeyin Türkiye’yi oyalamaktan daha da komplike bir aktivite olduğu yanlışlıkla ya da bilerek bi yerlerde rahat rahat anlatılır oldu.. Tayyip in AKP büyük kongresine özellikle davet ettiği Almanya başbakanı Angela Merkel, bu davete gönderdiği mesajda AKP nin AB yolunda Türkiye’nin itici gücü olduğunu söylerken 2 hafta sonra Türkiye’ye imtiyazlı ortaklığın “şart” olduğunu dile getirir oldu.. Biz sustuk..

gnctrkcll pazartesi ve perşembeleri bir sinema bileti alana bir sinema bileti bedava vermeye başladı, arkadaşlarımızla sinemaya da gittik… Tamam, sinema’da konuşulmaz, ama biz çıktıktan sonra da sustuk!

gnctrkcll güzel kampanyası ile İstiklal’deki bütün marji-komünist tayfasını kasalarının önünde sıraya soktu, sadece gülmekle yetindik.. Hatta ağzımızı bile kapadık ses çıkarmamak için!

İki tek attıktan sonra bile buralara uğramaz olduk, elimizin kalemi unutmasına vesile olduk..

“Üç-beş ay önce bu ülke böyle gitmez, bu düzen böyle yürümez!” nidalarıyla inleyen geyikoloji yavaş yavaş düzenin, sessizliğin bi parçası oluverdi. Başta itü olmak üzere ülkedeki miskinliğin, sessizliğin farkındalığa dönüşmesi için bişiler yapmalıyız, yazmalıyız dedik.. Sessiz kaldık.. İTÜ den “hayat” a vakit kalmıyor dedik, halbuki hayat bu idi zaten.. O vaktimizi alıyor, bu vaktimizi alıyor dedik, aslında yürürken ondört açılmış gözlerimizi kapatmaya yardımcı olmaktan başka amacı yoktu bu cümlenin..

Aramızda birileri hadi şu siteyi bi elden geçirelim dedi.. Biz sustuk.. (bazıları sustu,tarih değişti,şu oldu bu oldu demiyorum; çünkü biz hep “biz” idik zaten..

Doğrudur, gerek iç işleyiş açısından, gerekse profesyönellik açısından geyikoloji de önceden beri varolan sorunlar artık bazı şeylere engeldi. Ama elimizdekini tamir etmek yerine kaldırıp atmayı tercih ettik ne yazık ki..

İnsanın elini attığı yerde tek amacı öss de derece yapmak olan, hala öss de çıkmış soruları tartışan; geleceğin mühendis adayı olarak Leonardo da Vinci’den bihaber olan, kitap okumayı, ülke, toplum meseleleriyle ilgilenmeyi bir boş zaman geçirgeci (çoğu zaman boşzamanlarını yonja da harcarlar bu tip insanlar) olarak algılayan insanlardan SIKILDIM… Kendimi, kimsesiz ve erken unutulmuş hisseden geyikoloji ye bakmak zorunda, yazmak zorunda hissettim.. Zaten hiç gitmemiş o güdüyle.. Bize “insan” ı anlatacak içimizdeki çocuğa sarılmak zorunda hissettim.. Sanırım bu his artık açığa çıkarken eskisinden daha da uzun saatler harcatacak kalem elimizde.. bize..

Velhasıl,

nasıl diyorlar; “biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu”.

show must go on!

2 Aralık 2006

survivor a katılma isteği

heheh bu sıralar bu isteği o kadar çok kişi dile getiriyor ki artık ne kadar hayatlardan bezdiğimizin kanıtı.Bugun en son metroda cumartesi cumartesi okula gitmek zorunda kalan tüm çilekeş gönül dostları aynı isteği bir kez daha dile getirdiler sometimes ı feel ı have got to run away ı have go to get awayyy.......

itü de bir şeyler öğrenememek

Sadece bana mı öyle geliyor yoksa itü de onlar (you know who the hell they are)bize bir şeyler öğretmeye çalışırken aslında hem onların hemde bizim bir cacık bilmediğimizi mi anlıyoruz? Bu gerçeği senelerdir gördüğümüz abudik gubudik ucubik konulardan sınav olurken tam olarak loop the loop un benim hayatımda ne gibi bir önemi olabileceğini düşünürken farklettim .Ben mi salaklaşıyorum onlar mı çorbalaştırıyor yoksa aslında her şey yılanın havvayı kandırıp ademe elmayı yedirtmesini sağlamasıyla mı başladı .Kimse ne öğrendiğini bilmiyor kimse ne öğrettiğini bilmiyor .insanlar bana ne beni ilgilendirmez diyerek verdiği dersin (vermeye çalıştığı) 2 gun sonra sınavda çıkıp çıkmayacağını umursamıyor. Beyninin sümüğü akmış yuzlerce insan şu şöyle olursa ne olur ben dünyayı çeksem dünya beni çekse arada bir kardeşlik ortamı doğsa diye hindistanda trigonometrik cetvel öğrenmeye zorlanan köleler gibi neden karelerini alıp kare kök içinde belirtmedim diye ağlıyorsa birilerinin akreditasyon akreditasyon diye sayıklaması kimse için uzunca bir süre bir anlam ifade etmeyecek

.bir yerde tükenmek

blogu chat platformu yapmayıp, zımbırtılar arasında "pişt yukarıdaki şöyle demişsin" demediğimiz için
gerizekalı bunalım tripler içinde bulunup, "fantağzi müzik" dinlemediğimiz için
yatak sohbetlerimizi anlatıp, melissa p. cilik oynamadığımız için
7/24 "ya aşkım/bebeğim ne işin var şimdi hadi gel x'e" diyerek bizi gündemden uzak tutan sevgililerimiz olduğu için
gündüz bruce wayne, gece batman olmadığımız için
itülü olduğumuz, vizelerimiz bünyemizde iz bıraktığı için

geyikoloji,
burada bitti.. belki birgün yine blogca sevişiriz..

11 Kasım 2006

nieyahahahahaaa

Koştur koştur oraya, koştur koştur buraya... Saatime bakıyorum 10 dakikada akbil doldursam, 15 dakikada gümüşsuyu yokuşunu çıksam
5 dakikada ta taksimin cehenneme en yakın mevzinde bulunan metronun dibine ulaşsam ,şimdi trafik vardır 30 dakikada da maslakta olsam ...
Ne zaman yemek yiyeceğim , yemeği geç; kahvaltıyıda geçmiştik zaten, yine akşam yemeğine kaldık .75 e git 2-3 kişiyi öp 2-3 kişiye selam ver
göremediklerine gördüklerin aracılığıyla selam söylee o sırada elindeki çantaya sahip çık atkıyı toparla ödevi yokla ... Koştura koştura ta bilemem
nerdeki fakulteye var .Merdivenleri çık sıraya otur.Off hoca girdi.Biri buna dur desinnn .Sİzde artık sabrınızın ve bedensel dengenizin sınırını zorladıklarını
hissetmiyor musunuz? Arada nefes almayı unutuyorum .Ben ayaklarımı uzatmayı televizyonun karşısında ki koltukta otururken mumkunse gazeteye
yuvarlanarak erişmeyi ,'' Lazy '' adlı muazzam şarkıda olduğu gibi yerdeki İsa'dan kalma snickers a uzanmak suretiyle karnımı doyurmayı istiyorum kısacası daha
yılın çeyreği bittii ama bitti ama beinde yanında bititrdi. Tüm yetkililere sesleniyorum ''İMDAT ÇIKARIN BENİ BURADAN''

6 Kasım 2006

.aq omg wtf, geyikoloji fucked up

:( sonunda bu blogun 5000 bakımı geldi.. zaten herkes blogger'ın hötöröf yazar arabirimine trip atıp duruyor.. ayrıca lycos dosya transfer protokolünün iflas etmesi sonucu bütün resimlerimiz ve benim avatarım yalan olmuş vaziyette.. geyikoloji olarak voltranı yakında birleştirelim, artık şu yalama bloggerdan wordpress'e terfi etmek istiyorum..

.feel pretty in there, ecowitt

saat 00.09.. 5*vodka'dan sonra bilincim tam yerinde olmasa gerek kardeşim beni the distillers dinlerken dürttü.. ecevit öldü dedi.. birzamanların karaoğlanı, ortaokul yıllarımda benden az küfür yemeyen insan.. kendisinden tam olarak ne zaman soğudum bilmiyorum.. rahşan ecevit "din elden gidiyor" derken mi ? puff emin değilim.. ama merve kavakçıya siktir git be kardeşim derken gayet ecevitçi bir insandım :/

herneyse gittiğin yerden takıl ecevitt... ;)

23 Ekim 2006

.vatan haini

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

11 Ekim 2006

.

geçenlerde ikea'ya girerken rüzgardan olacak ( muhterem o gün püfür püfür esiyordu ) elektrik direği kendini arabanın üstüne bırakıverdi.. inşallah kaskoyu bozmamışlardır..

3 Ekim 2006

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Amerika'ya Ne Verecek, Amerika'dan Ne Alacak?

Önce Cumhurbaşkanlığı seçimi.

Sonra genel seçimler.

Recep Tayyip Erdoğan hem Çankaya'yı fethetmek istiyor hem de genel seçimleri kazanmak.

Oysa Türkiye'yi sürekli, sistematik ve güçlü bir biçimde bir "İslam Cumhuriyetine" doğru "dönüştürmekte" kararlı.

Türkiye'nin demokratik, laik, sosyal hukuk devleti yapısını yıpratıyor.

Çankaya'yı fethedip, genel seçimleri de kazanırsa bu yıpratma ve "dönüştürme" işlevi ivme kazanacak; Türkiye şimdiden gölgesini yaşadığı ciddi bir rejim bunalımının içine düşecek.

İşte Recep Tayyip Erdoğan bu senaryoyu kazasız belasız atlatmak için Amerika'ya gidiyor; oradan destek arıyor.

Irak operasyonuna sıcak bakmadığı için Ecevit hükümetini deviren ve AKP'nin başa geçmesine yardımcı olan Amerika, Çankaya'yı fethetmesine ve bir dönem daha tek başına hükümet olabilmesine vereceği destek karşılığında Erdoğan'dan ne veya neler isteyecek?

Düşünmek dahi istemiyorum.

24 Eylül 2006

bir yaz daha bitti


Her ne kadar öyle olmaması için gözlerimi kapasam da maalesef bir yaz daha geçti gitti.Ha yazı çok sevdiğimden mi hayır ben kış insanıyım kalın yumoş giyiniyoruz oh mis istediğimz her yerde kapşonlarımızı kıvırarak uyuyoruz .Ama öbür taraftansa güzel açık geceler bulutsuz gökyüzü kusursuz ay manzaramız gidiyor. En önemlisi isee okul başlıyor çile dolu saatler yine bizi bekliyor birde neden bilmiyorum ama yaza girerken böyle olmasa da yazın sonunda nedense çok şey geride kalmış hayatımızdan bir sezonu kapamışız gibi geliyor.kıştan yaza geçerken değil demek ki büyüme mevsimi ,yazdan kışa geçerken.he arada tabi birde sonbahar var lakin genelde yaz sonbaharı taciz eder eylulun sonua dek surer kışta acelecidir kasımın başında gelir .Topu topu bir ay yaşanan baharda ben buradayım diyemeden yiter.(kendimi ilk çocukları için mevsimler musameresi yazıyor gibi hissettim kısaca musamerede yardımcı erkek oyuncu sonbahar )

Asıl kıvranmam okul açılmasından herkesin içine bir yalnızlık korkusu düştü.benim de  …böyle garip oldum la bu insanlar kim la burası neresi .Uzun sıkcı yolculuklar .diyanete telefon açıp soracağım seferi sayılıyor muyuz diye.ne diyim hepinize kolay gelsin ve sabır versin Allah..

Ha birde pinkim anarchyim yeni oluşumlar için şu toplantıyı bu haftayı da atlatıp yapalım tamam mı.ehh birde tatili hatırlatan fotolar koyduk mu tamdır.

16 Eylül 2006

.ben

böyle ne idüğü belirsiz bir sıkıntılar hasıl oluyor içime.. yaz bitti, rüzgar denizden esiyor diye mi nedir? hayata siktiri çekmekle gelişine vurmak arasında kalmak.. ulan biz niye yapamıyoruz bohem gençlik ayaklarını.. nişantaşı kahvelerinde gözünde nerd gözlükler, ağzında beyaz filtreli sigara.. şekil mi yapmış şimdi bu gençlik.. süper ego kontrol bir iki.. kendini aşmak istemek acayip bir aksiyon mudur? metroda geçilmemesi gereken uzun sarı çizgiyi hafif geçen ben.. milletin kitlesel trip kesilmesi.. mor inek, gotik papaz, gavur hacı ve de pink anarchy ironisi..

10 Eylül 2006

hayırlı olsun

Hayırlı edecek pek çok konumuz var bu aralar da artık bir el atayım dedim.
Öncelikleeee an itibariyle beni yaran ve dakikalarca gülmeme neden olan , kendimi toplar toplamaz hayırlı olsun yazısı yazmaya karar verdiğim yeni blog logomuz hayırlı uğurlu olsunn :))
Killarmy nin hazırlık olayını nihayete erdirmesi pink anarchy nin de itüye girmesiyleee eh geri kalanlarımızında bir şekilde itüde bulunmasıyla protest geyikologların itüyü işgal etmesii hayırlı olsun .(pink anarchy ye de geçmiş olsun )
Cnbc-e nin bugün yeni yayın dönemine girmesiyle tv karşısında geçen sıkıcı dakikalar sona ermiştir e bu da hayırlı olsunn.
Elele tutuştular diye çocukları tartaklayan ,erkek öğrencinin atılmasına ve kız öğrencinin okuldan alınmasına neden olan tüm görevliler hakkında soruşturma ve dava açılması da hayırlı olsunn .tüm liselerimizin tümm görevlilerine darısı başlarına inşallah!!!!!!

8 Eylül 2006

.yağ

"ikinci dünya savaşı sıralarında karadenizde bir kasabada belediye başkanı olan zat, yokluk zamanı olduğundan dolayı erzak dağıtma işini deruhte etmistir. özellikle yağ konusunda sıkıntı yaşanmaktadır. belediye başkanı ahaliye pek az yağ dağıtırken damadına teneke teneke yağ göndermektedir. bunu farkeden temel kılıklı bir vatandaş belediye başkanına

-ayıp olmuyor mu sayın başkan, bize bir şey verdiğin yok, damadına teneke teneke yağ veriyorsun der.

belediye başkanı ise pişkin bir şekilde

-o benim damadım cevabını verir

vatandaş ise nolmuş damadınsa, onun özelliğini nedir der.

belediye başkanı da

-o benim kızımı memnun ediyor diyerek vatandaşın suratına hafif sırıtarak bakar.

vatandaş cevabı yapıştırır

-sen o yağları bana ver, ben sülaleni memnun ederim.

5 Eylül 2006

.tezkere çıkarsa tayyibe girsin

teskere çıkarsa bilal de gitsin askere RTE ile birlikte.

ne olduğu bile belli olmayan göreve gidiyor bu vatanın evlatları..
kaçıncı oldu bu, hatırlayanınız var mı?..
böyle giderse son olmayacağı da kesin..!

ayıptır, yazıktır.. bunu desteklemek orada bi mehmetçiğin saçına gelecek zararın ceremesini üstüne almaktır!

vatan ı fütursuzca başkalarının emrine vermektir..

günahtır..

4 Eylül 2006

20 Ağustos 2006

.nereye..?

yorum yapacak halimin kalmadığı birkaç link..

http://www.milliyet.com.tr/2006/08/20/guncel/gun04.html

http://www.milliyet.com.tr/2006/08/20/son/sontur08.asp

http://www.milliyet.com.tr/2006/08/20/yazar/dundar.html

http://reklam.milliyet.com.tr/html/video/taha_akyol/index.html

http://reklam.milliyet.com.tr/html/video/taha_akyol/index.html

.eskiler alıyorum

eskiler alıyorum
alıp yıldız yapıyorum
musiki ruhun gıdasıdır
musikiye bayılıyorum

şiir yazıyorum
şiir yazıp eskiler alıyorum
eskiler verip musikiler alıyorum.

bir de rakı şişesinde balık olsam

15 Ağustos 2006

.wq ile devristanbul

büyükçekmeceyi bilenler bilir.. istanbul un dışında diyebilceğimiz bir bölge..

ben başka bir nedenden dolayı o civarlardaydım bi haftadır.. dedim bari yakınız wq yu da ariyim.

buluştuk.. pek güzel.. ama wq benim büyükçekmecede dolaşma umutlarımı "hadi takılalım" lafının altına sakladığı taksim gezisi ile söndürdü..

otobüse atladık.. yenibosna oradan taksim..
yol boyunca wq beni mikail sandığından olsa gerek sürekli "çok sıcak cok sıcak.. cok sıcak amammguuugnakoduum.. çok sıcaakk ebessnı züktüğüm.." gibi ifadelerle sanki ben suçluymuşum izlenimi yaratmak istedi bünyemde..

yenibosn-taksim arabasının orta kapısının 2 arkasındaki koltuktayız.. wq cam kenarında ben ise koridor.. bu sırada kulağıma wq tarafından bişi fısıldanıyor "şişştt pa. olm bak amca geliyor yer istiycek ... im hastayım amca de".. amca uzaktan anladı heralde hastalığımı.. gelmedi yanımıza o ayrı..

taksime indik.. ilk gördüğüm manzara gömleği sırılsıklam bir wq idi.. allah allah dedim.. önceleri bu ıslaklığın arkada oturan posta gazetesi okuyan amcadan kaynaklandığını zannettimse de sonra arka koltukta aslında kimsenin oturmadığı aklıma geldi.. orada anladım ki gerçekten sıcakmış.. wq yine haklıymış, her zamanki gibi..

sahaflara doğru bir süzüldük.. amacımız "gitar armonisi" hakında bir kitap bulmaktı (aslında önce wq nun amacı idi sonraları karşılaştığımız zorluklar ile milli meseleye döndü :P).. ama gitar armonisi ararken bir anda bakkaldan -annesi ödemek kaydıyla- borç ekmek almaya giden küçük emrah moduna soktu bizi..

wq&pa: amca.. gitar armonisi var mı amca..?
amca: yooooggghhh armoni marmoni bizdeeee bulunmazzz hadii naşş

bazıları ise "müzik kitabı satmıyoz" gibi net bir tavır içindeydiler..

bütün dükkanlara, hatta girişinde euzubesmele olanlara bile, sorduk.. yoktu.. demirperdenin kalkmasından sonra sanki bütün gitar armonisi kitapları toplatılmıştı.. :P

hazır süzülmekte iken bünyelerimiz, bir an nevizade de bulduk kendimizi.. iki tane 3o luk söyledik.. efkarlıydık.. olmiyan bir kitap yüzünden 2. hatta 3., 4. sınıf vatandan muamelesi görmüştük..
bir taraftan biralarımızı içerkene wq dayanamadı ve çalan blues&rock ezgilerine eşlik etmeye başladı..

pa: aamaaaann skmişim armonisinin deliiini boşveeerrr wq'm..
wq: (transa geçmiş) ohooo, it makess me wonderrrr..

etrafta kesecek kız olmayınca biralar bitince kalktık ordan.. alkolün etkisi geçince kutsal amacımızı hatırladık ve bu amaç uğruna beyazıt a gitmeye karar verdik..

pa: abi pardon, beyazıt arabaları burdan kalkıyor di mi..?
hareket amiri: (dünyada görülmüş görülebilecek en sallamaz siklemez modda the marmaraya bakarak çay içiyor) ....
pa: hmm.. kolay gelsin abi..

wq biradan dolayı biraz daha açılmış sesi ile olaya müdahele edince amca bize cevap verdi.. evet doğru yerdeydik..
bir taraftan muhabbet ediyor bir taraftan gelmeyen otobüse küfürler ediyorduk..

derken...
yanımıza bir abi yaklaştı.. 28-29 yaşlarından gün almış gibi bir hali vardı..

x: merhaba gençler.. beyazıt arabası buradan mı kalkıyor?
y: evet, burada bekleyebilirsiniz..

x adlı şahıs yanımızdan birkaç dakikalığına uzaklaştı ve yeniden geldi.. muhabbet kurma gibi bi amacı vardı..

x: evet, sağolun.. saatler yan tarafta yazıyormuş..
y: hmm ne kadar varmış gelmesine?
x: (burada abinin üstünde öyle bir cool, öyle bir fenafilllah tavrı var ki..) 2 saat 25 dk..
..

bu anda wq ile ben öyle fütursuzca, öyle manasız bakıştık ki.. o an bi boşluktaydık.. marlon brando ile cim keri nin başrollerini payşaştığı bir film afişi gibi kifayetsizdik..

yok abi yanlış bakmışsındır diyerek kalktım baktım çizelgeye arabanın gelmesine 5 dk var..

x: (hala aynı rahatlık var üstünde) eki eki eki.. yanlış bakmışım yaw..

hayır adamcağızda öyle bir rahatlık vardı ki taksim-beyazıt arabası gerçekten 2saat 25 dk sonra gelcek olsa bile onu durakta bekliyebilcek kararlılıktaydı..

velhasıl bindik arabaya..

biz iki gözlemci gibi sağa sola bakarak konuşuyoruz..
bi an yanımızdan bi belediye otobüsü geçti..üstünde muhtemelen bi şampuan firmasının reklamı vardı.. benim gözüme kadının kolundaki kıllar takıldı.. wq ya

"abi oha baksana kadının kolundaki kıllara bende onun 4 te biri yok" diye bir kelam ettim..
karşı koltukta oturan 32lerindeki abla o an kendi kollarına gerdek gecesinden önce zarını kontrol eden heyecanlı, tedirgin, kuvvetle muhtemel umutsuz gelin gibi kontrol baabında bir bakış attı ki.. o anda ikimizin de içinde birkaç nükleer başlıklı füze etkisinde kahkalalar patlıyordu.. ama hiç renk vermedik... ki bunu ancak beyazıttan dönüşte anlattık birbirimize..

beyazıtta sahaflara girdik.. heryeri bürümüş öss soru bankaları ve osmanlı hat örneklerini saymazsak çarşı tamamen bomboştu.. hayal kırıklığı içinde bir dükkanın kapısından uzattık kafamızı

wq: pardon, gitar armonisi ile ilgili bi kitap var mı acaba?
dükkancı: gel gel bi içeri girin
içeri girilir.. wq tekrarlar..
gitar armonisi ilgili bi kitap var mı acaba?
dükkancı: neey?
wq: gittarr arrmonnisi kitabı?
dükkancı: heee yoggh

bir velahavle çekilir.. umutsuzca başka bir dükkana yönelinir.. yine yok.. bu sefer başka bi kitap soralım.. azmettik alıcaz bugün bişiyler!

wq: merhaba.. müzik biyografileri kitapları var mı acaba? (aklındaki kişi freddie mercury dir)
dükkancı2: evet var var.. müzeyyen senar var..
wq: hayırlı işler size..
..

çarşıdan sinirli bi şekilde çıkılır.. üniversite ile birleşen meydanda bi çantada cd satan bıyıklı, göbekli, atleti gömleğinden dışarı taşmış bi amca gördük.. bari bi cd alalım felsefsiyle yaklaştık.. hiç beklenmeyen bir tepki:

cdciamca: ooooo gelin gençler gelin.. (yanındakine) yağlı müşterilerim geldi .. gelin gelin..

biz tabi amcanın bu kadar açık sözlü olmasına birkaç kere şaşmakla birlikte adamın acaba hakkımıza cinsel bir dileği olup olmadığını bakışlarından süzmeye çalarak uzaklaştık oradan..

tekrar anavatan beylikdüzü ne döndük.. bütün kötü anıları sur içinde bırakarak...

wq: bak seni bi yere görtürcem bisürü cd var ordan alırız cd filan
....

gidilir dükkana..

wq: program cd si bakmıştık?
beylikdüzücdcisi: bir kaşını yukarı kaldırır.. yok bizde program cd siiiii!

sanki adamı windows u kodlamaya mahkum etmişler gibi software dünyasına bi gıcığı vardı..

başka dükkanlar aradık.. bulduk..
gayet nezih biyer gibi idi ilk bakışta..

wq: program cd si bulunur mu acaba?
parton koltuğu tarzı bi yerde oturan amca elindeki çayı bir kenara bırakır.. başını yavaşça yukarı kaldırır.. öyle bir bakış atar ki.. şahsen ben orda wq nun önceden bu amcanın sevgililerinle vuruştuğunu filan sandım.. çünkü öfke adamın gözlerinden cd lere bulaşmıştı..
adam: (cüneyt arkın bakışı ile)yohhhhgggggkkkkk bizde program cd sii!!

biz oha lan noluyo yu anlama sürecindeyken adam bize western deki galibiyeti kesin düelloya çıkcak kovboylar gibi yaklaşıyordu...
amca gittikçe büyüyor ve yaklaşıyordu..

biz o sırada bi taraftan kollamamız gereken bölgeleri kolluyor bir taraftan da cd lere bakıyorduk... amca yerdeki üstü bi karış toz bi kutunun içinden dvd ler çıkarıp koyuyor masanın üstüne.. kutudan ve dvd lerden anlaşılcağı üzere muhtemelen birkaç gün içinde çöpe atılıcak bi kutu bu.. amcanın bizle taşak geçmenin tavrı zirve yapıyordu...

amca: bak bunlar ucuz.. bunları 2-3-5 milyondan veririm size.. zaten satılmıyor..

artık amca ile aramızdaki mesafe kısalmıştı.. bu ironi dolu cümlesinin üstüne oradan toz olduk acilen..
artık ev yolu görünmüştü.. wq nun az önceki amcanın sevgilileriyle herhangibir münasebeti olmadığını öğrenince daha da bi anlamsız gelmişti tavırları..
"heralde başımıza güneş geçti" ye yorduk bütün olanları..
evimize gittik ayrı ayrı..
ikimizin de uyandığında baş ucunda anneleri vardı.. terlerimizi siliyorlardı... su da var yanda..

tepkilerimiz aynıydı mütemadiyen: ohh.. çok kötü bi kabus gördüm anne...

6 Ağustos 2006

.çekirdek

insan tek başına ise hayat ağacının en güzel meyvelerine erişemeyecek kadar küçüktür..

acı çeker bu ağacın altında..
meyvelerine erişemez, aç kalır, karnı yerine kalbi ağrır çoğu zaman..

ama bazen meyve olgunlaşıp kendiliğinden düşer insanın kafasına.. o meyvenin çekirdeğinde şiir vardır..
belki de hayat ın anlamı olan aşk ın en iyi bir şiirle ifade edilebildiği de bundandır, kim bilir?

eğer iki kişiyse.. çok mutludurlar.. birbirlerine yardım ederek hayat ağacının tüm meyvelerinden kana kana yeler..
ama gözleri o kadar kördür ki herşeyi tüketip mutlu olmaktan başka birşey düşünemez akıl gözleri..
henüz çiçek açmışken yerler bütün çiçekleri..
meyve olamaz..
çekirdeği de olamaz..
şiir de olamaz..
muazzam tüketim vardır sadece..
üretim yoktur..
ceplerindeki şiirler bitinçe boğaz sız istanbul gibi kalır iki güzel insan yan yana..
güzelliklerin anası şiir yoktur hiç..
birbirlerini suçlarlar..
kavga ederler..
sonunda karar verirler:
herkes kendine bir ağaç bulup tek başına yemeye çalışacak o meyvelerden..!
gözyaşlarını armağan ederler birbirlerine, ağaçların diplerine döküp ağacı büyütsün diye..

insanın hediye olarak aldığı gözyaşlarıdır ağaçlarla, hayatla arasında diyalog kurmasını sağlayan yegane aracı..

şarköy/kirazlı - 02:20

3 Ağustos 2006

.trivial notice : a week off

well dear bloggies,
im going on a pit till next friday.. catching each one on on msn is just hassle.. i posted this here just becoz of it, plus i like google commercials in english..
see ya all,

1 Ağustos 2006

.unilever'e fırça ve tansaş'a trip teşebbüsü

reklamları bilinçaltımı derinden etkilemiş olacak ki sabah kendimi knorr pilav harcıyla hazırlanmış pilav isterken buldum.. en enerjik en sevgi dolu halimle heidi gibi migrosa gittim, knorr standından bir kutu pilav harcı kaptım.. böylece pilavın hazırlanma aşamasındaki misyonumu tamamlamış oldum ve gençlerin önünü açmak adına pilav harcını sultan hazretlerine emanet ettim.. akşam eve gelene kadar reklamlardaki manzara kafamı her saniye meşgul etti.. eve geldim, elim tencerenin kulbuna uzandı kaldırdım.. pilav simsiyah.. bu ne yahu?.

o gazla telefona sarıldım ve de “knorr lezzetin adı ücretsiz danışma hattı”nı aradım.. bant girer, müşteri temsilcisine bağlanmak için 3-4 tuşa basılır herhalde refleksiyle, telefon çalarken zırt zırt.. pew pew.. tarzı sesler çıkarıyordum.. telefon aninden açılıp merhaba ben Burçin nasıl yardımcı olabiirim diyince kısa süreli psikoz moduna girdim.. :p ama hemen toparlandım, aklımda tek bir şey vardı : müşteri mümesilini fırçalayıp telefonu bip diye kapatmak..

- merhabalar , burçin hanım ben pilav harcınınzdan şikayetçiyim.. pilav bir…
- kutay bey, biz her ürünümüzü ambalanjlamadan önce içinden bir miktar numune alırız.. ikisinine aynı seri numarasıyla işaretleriz.. birini marketlere, alışveriş merkezlerine gönderirken diğerini muhafaza ederiz.. şimdi ürünün üzerindeki seri numarasını verirseniz elimizdeki numunenin üzerinde bir takım testler yapacağız..
- şimdi paketin yanındaki seri numarasını alabilir miyim? paketin arka yüzünde..
- pekala.. ** diyerek, verdim numarayı
- işleminizi aldım, yardımcı olabileceğim başka bir konu var mı?
- hayır teşekkür ederim..

2 hafta sonra özel kurye ile iki (2) adet pilav harcı geldi.. bir de yanına özür mektubu iliştirmişler.. mektupta bunların içine sevgimizi koyduk gibi yaran bir şey yazmasalardı oturup ağlayacaktım.. bravo unilever..


geçenlerde de tansaşta öğlen vakti kasa da sıra bekliyorum.. sıraca sekiz (8) kişilik orta halli bir derneğiz.. kasada ki hatun kişi ise bayağı ilginç bir karakter.. eline aldığı her şeye acaba bununla ne yapabilirim gibilerinden bakıyor ters çeviriyor düz koyuyor.. en sonunda barkodu okutmaya karar verip kasadan geçiriyor.. tam bunlar vuku bulurken tansaş’ın “istediğiniz kasayı hemen açarız” reklamı geldi aklıma.. nedense o anda direk söylemek yerine standların etrafında dikilen elemanlara doğru trip attım..
- bu kasalar niye çalışmıyor, 15 dakikadır buradayız..
kafamdaki şey alacağım reaksiyona göre tribin şiddetini arttırıp en sonunda yaygarayı basmaktı.. ama ben öyle der demez reyonların arasından bir cengaver koptu geldi kasayı açtı..

son söz : sevinsem mi üzülsem mi.. bilemiyorum nerede eski vurdum duymaz şirketler, ağızlarına sıçıp telefonu kapattığımız sonrasında acayip bir hafiflik hissettiğimiz call centerlar.. ah ah..

29 Temmuz 2006

küçük çantalı kadınlar korkusu

her cumartesi cnn turkte bir sabah programı izlerim adını bilmem ama kısaca kadın erkek ilişkilerini inceleyen bir program ama tahmin edeceğinizden daha modern daha kaliteli arada gelen samimi itiraflarla kırıldığınız bazen de vay anasını abi herkese oluyomuymuş bu diye şaşırıp içinizi rahatlattığınız bir program neyse bu sabah ta 20 ayrı kadın ve 20 ayrı erkeğe sorular soruyordu sunucumuz.sorulan kişilerde kariyerlerinde başarılı kişiler yani halka sorduk gibi bir program değil .sunucumuz soruyor en çok hangi kadın tipinden kaçınırsınız adam ;-küçük çanta taşıyan kadınlardan.. ben dumur yaşayıp ne demeye çalışıyor diye düşünürken akıllara zarar çıkarım geldi -küçük çanta taşıyan kadınlar sahiplenicidir,kıskançtır aile ister çocuk ister çok dırdır eder sürekli görüşmek ister dedii..Şimdiiiiiiii bu kadar katagorize ettiğine mi yanarsınnnn yoksa kategorize edenin işinde bir yerlere gelmiş bir adam olduğuna mı .tamm bende korkarım küçük çantalı kadınlardan garişptir onlar nqasıl sığarlar o çantaya anlayamazsın lakinn o kadar yani daha fazla bir rahatsızlık uyandırmaz hakkaten erkekler çantadan karakter tahlili yapabilecekleri evrim düzeyini geçtiler mi ??? varmıdır erkeklerde küçük çantalı kadınlar korkusu???

27 Temmuz 2006

.yasak elma

tanrı, adem ile havva yı cennette yasak elmayı yedikleri için, cenneten kovdu.

neydi o yasak elma?.. cinsel yakınlaşma..

peki ne tarz bir yakınlaşmaydı bu..?
el ele tutuşmak mı..
öpüşmek mi..
sevişmek mi..
yoksa aklından bazı fantaziler geçirmek mi..

sonunda ne oldu?
tanrı cennette böyle şeyler yapılmasının yasak olduğunu bildirdi; onları dünyaya gönderdi.
neden? acaba burada yaptıkları hatayı dünyada yapsalar bir ceza verilmeyecek miydi? yani layık oldukları yer dünya mıydı?

ve aynı tanrı insanlığa gönderdiği kitaplarda da "zina" yı hep haram kıldı..

cennette de haramdı..

madem neden insanlar cennette değil de dünyada?
milyarlarca yıl önce yenilmiş bir haltın suçlusu olarak mı..? yoksa yenilen haltın ürünü olarak mı..?

ancak adem ile havva dünyada da devam ettiler "yasakları delmeye".. hatta insanların "hazreti" önadıyla söylediği birsürü sonuçları oldu bu yasakların..

cennette yasak olan dünyada zaruri miydi yoksa..?

öyleyse neden tüm kitaplarda "zina" haram kılındı..

dünyada 2 varlığa "anne" ve "baba" sıfatlarını yakıştırıyoruz. sadece 2 tanedir bunlar. çok özeldirler.
peki neden ?
bana hayat vererek beni var ettikleri için mi? yoksa kaldıkları yerden devam etmem için bana yasak delme yolu öğrettikleri için mi..?

ilk hücrelerimin oluştuğu anda annem ve babam bana kötü örnek olmuş olmuyorlar mı..? yoksa beni var ettikleri için kutsal kitaplarda yasaklanan kutsal bir görevi yerine getirmenin huzuru içindeler mi..? annem ve babam, daha ben çok küçücükken bana örnek oldukları bu "suç" un ortakları mı? bu benim yükümü hafifletir mi..?

peki ben 10 yaşına kadar zararsız (!) bir çocukken beni belli bir andan sonra yasak şeyler düşünmeye programlamış gözüken tanrı da bu suça ortak olmaz mı?

bu, başlarda tok olan bir köpeğin yanına koca bir dilim biftek bırakıp çarşıya alışverişe çıkmak; geldiğinde de biftek i yerinde hayal etmek değil midir..?

ne kadar gerçekçi bir hayal..? "köpeğe" suç yüklemeyi amaç edinmiş bir eylemden farklı birşey mi?

27 temmuz 2006/ 02:23

25 Temmuz 2006

.name decoder

namecoder.com, net ahalasine istenen ismin, nickin ve bunlar gibi birçok zırvanın açık formlarını üç farklı platformda sallama hizmetini sunuyor..

Geyikoloji : Cyborg ** http://cyborg.namedecoder.com
General Electronic Youth Intended for Kamikaze Observation, Logical Obliteration and Justified Infiltration

Geyikoloji : Sexy ** http://sexy.namedecoder.com
Gorgeous Exciting Yearner Incomparably Keen on Overwhelming, Lustful Orgasms and Joyful Indulgence


Geyikoloji : Monster ** http://monster.namedecoder.com
Grim Emotion-Yearning Investigator-Kidnapping, Orphan-Lacerating Ogre from the Jade Isle


note to self : zzzz sıkıldım sıkıldım sıkıldım...

16 Temmuz 2006

.ipinden kopmak isteyen uçurtma.

sewgi kelebeii:
korkuo musun

sewgi kelebeii:
özgür kalmaktan

pembe Anarş!k:
ama ipimden koparsam yere düşerim..

sewgi kelebeii:
hayır

sewgi kelebeii:
yukarı da yükseleblrsin

pembe Anarş!k:
bi ihtimal.. ama düşük bi ihtimal.. hem de imkansıza teğet.. bi de şey.. beni oraya çıkaran o ipti.. ona bu kadar çabuk ve fütursuzca veda etmeli miyim

sewgi kelebeii:
hyr bnce

sewgi kelebeii:
yukarı yükselmen daha büyük bi ihtimal çünkü

sewgi kelebeii:
o ip sen dahada yükselme diye var kontrol amaçlı

sewgi kelebeii:
sensin aslolan

pembe Anarş!k:
nası benim aslolan.. o ip rüzgar öpüşmeseydi ben hep tavan arasında beklio olcaktım?
pembe Anarş!k:

sewgi kelebeii:
neden belki rüzgarla öpüsen sensin

pembe Anarş!k:
ama beni böyle yere koysan rüzgar sadece kenarlarına dokunur.. havalanınca hiç tasvir edilemicek bi öpücük oluyor..

sewgi kelebeii:
evet ama o ip sadece bi araç

pembe Anarş!k:
evet ama bu kadar vazgeçilebilcek bi araç mı.. hiç bi bağlı diğiliz..

sewgi kelebeii:
evet ama o aracı hayatının

sewgi kelebeii:
amacı yapmak yanlış

pembe Anarş!k:
amaç diğil zaten..

pembe Anarş!k:
ama ondan vazgeçmek korkutuyor beni..

pembe Anarş!k:
bu.. yürümeyi öğrenen birinin annesinin parmaklarından tutmaması gibi bişi..

sewgi kelebeii:
ya da yalancı emzikten

sewgi kelebeii:
vazgeçmk gibi

pembe Anarş!k:
evet..

13 Temmuz 2006

.seçilme yaşı 18 e indirilsin

not bu yazı
bu: http://www.25yas.com ve

bu: http://www.radikal.com.tr/veriler/2006/03/05/vekil.gif linklere ithafen bir forumdaki tartışma sırasında yazılmıştır.

**

Gelişmiş ülkelerde milletvekili seçilme yaşlarının kaç olduğunu bilen var mı acaba?
gelişmiş ülke olma süreci şöyledir.. kültüre-bilime yatırım yapılır (rönesans), yöntem bilimselleştirilir (reform), bilimin ürünleri toplanır (sanayi devrimi), bu süreçten geçen insanlar altık insan olarak gelişmiştir.. bu da gelişmiş ülkeyi oluşturmaları için kafidir.
canım halkımız ise halen gelişmiş olmanın ölçütünün ekonomik tıkır tıkır olduğunu zannededursun..
bahsedilen ülkeler seçilme yaşını düşürdükleri için gelişmemişler. gelişmiş oldukları için seçilme yaşını düşürmüşlerdir.

yaşım (19) ve konumum (öğrenci) itibarıyle 18yaş komiklikleri hakkında sanırım birkaç şey söyleyebilirim.. ben geçen yıl istanbul'da herkesin "aaa o okul müthiş bi yer yaw" diye tabir ettikleri bir okuldan mezun oldum. ve malesef okulda bırakın devlet yönetimi için atılgan olabilecek insanları hayatt ile pazarlığa bile girememiş insanlarla doluydu..

şimdi efendim.. meclisin en büyük görevi nedir? yasa yapmak..
güzel. peki yasalar neyle alakalıdır?
toplum, insan, ülke, geçmiş, gelecek, dünya.. vssv..
bunları düşünecek insanın önce hayata bakabilmesi, sorgulayabilmesi gereklidir..
siz "sayısal" bölümü okuyan bir insanın önüne lise son da gıcık bir ders sıfatıyla haftada 1-2 ders felsefe koyup toplum arasında da "fasafiso" sıfatıyla vermeye kalkarsanız buradan yetişen çocuğun "hayatın amacı nedir" sorusuna "hık... mık.." tan öte bir yanıtı olamaz..
ea ya da sözel gruba geçelim (ki bu insanlar normal ülkelerde devlet yönetimine katılan çekirdeği oluştururlar.. bizdeki gibi değil)
bu insanlar da 40-50 sene önce yazılan ders kitaplarını ezberlemekten öteye geçemiyorlar...

(bakınız halen kişinin kendini tanıması derdindeyim devlet yönetimine filan göz ucuyla bile bakamadık..)

bu yukarıda bahsettiğim olay iyi bir devlet okulunda geçiyor..
"kötü" devlet okullarını saymıyorum..
hadi hepsini geçelim.. eğitimi en iyi olan okullardan biri sayılan robert kolej var.. gittim gördüm.. çok değil 40-50 sene önce "kıbrıs barış harekatı" nı yapabilecek çelik gibi bir irade çıkarabilmiş bu okulda "kıvırcık" dediğin zaman hönk diyen öğrenciler çoğunlukta.. latince adı varmış onun fransadan babası getirtiyormuş..
bu tür okullar da amerikan elitinin bir skin şat ı görüntüsünde (bakınız SS diyorum, layer filan yok!)

*- levent abi yukarıda demişti kitap okuyarak öğrenilir diye..
devlet yönetimi dediğimiz şeyin.. devlet in ilk kıvılcımı olan "platon-devlet" i okumuş şu anda lise veya dengi okullarda okuyan insan oranını gösterin %0,05 i geçsin ne isterseniz deyin bana..
bağcılarda oturuyorum.. ki bu ilçe yaklaşık 1 milyon nüfusuyla istanbul un gop tan sonra en kalabalık ilçesidir.. buradan bana niçe nin adını duymuş olan, socrat ın savunmasını okumuş olan 100 18yaşını henüz geçmiş insan getirebilir misiniz?
üzgünüm ama hiç sanmam..

*- fatihler 21inde neler yapmış biz neden yapamayalım hüleeym ?
gidi tepkilere maalesef babadan oğlua geçme dönemi kalktı efenim demekten başka bir sözüm olamaz.. ayrıca fatih sultan gayet azimki çalışkan zeki bir insandı.. ben ne yazıkki gençlerimizde bu sıfatlara hevesi pek değil hiç göremiyorum..

*- lan de get 18 yaşındaki gençlerimiz istese bu dediğin kitapmış bilmemneymiş hepsini okur anlar.. ama onlara şans veremiyoruz, vermiyoruz biz..
o zaman önce şans verin, deyelim ki tamam bu genç evet gerekli eğitimi görmüş, vizyon sahibidir..

ayrıca şu ana kadar yazdıklarımı sadece seçilecekler için değil, seçecek iradelerin kalitesi açısından da sorgulamanızı salık veririm..

*- kendimizi gelişmiş ülkelerle kıyaslamak güzel, vizyon, hedefler açısından önemli bişiy..
bu hoş karşılaştırmanın yanında bir de
yılda ortamala okunan kitap sayısı, ülkenin okuma yazma oranı, yılda gidilen tiyatro sayısı, abone olunan süreli yayın sayısı gibi istatistikleri de yazın da ben kendimi suçlou hissedeyim bir zahmet.. evet, buna ihtiyacım var..
çünkü ben şu anda bu kadar umutlu insanını arasında gençlikte bi bok görmeyen birisi gibi hissediyorum kendimi..?


*-peki bu ülke böyle çöpe mi gidecek?
hayır.. eğitim bir süreçtir. bizim ülkemizde halen başlatılamamış bir süreç.. bu süreci bir şekilde başlatmak ve bir gün seçilme yaşının 18 e indirilmesi için propaganda yapmak için can atıyorum, emin olunuz..

bilgi sahibi olmadan fikir zikretme özgürlüğü evde yalnız başına bırakılan köpeğin istediği yere pisleme özgürlüğü kadar beyhudedir.

bence biz önce o kafaları doldurmanın yollarını aramalıyız.. eğer o kafalar yeterince doluysa zaten zamanı gelince isyan edeceklerdir saçilememe durumuna.. ama biz tepeden gelip (canım milletimin yüzyıllardır yaptığı gibi) onlara bir emir, hak vs vermeyelim..

sevgiyle.

.uzaylı çıtır vs pA

WQ:
seni çatıda banyo yaparken gördüm pa
WQ:
güzelliğin ay ışığında başımı döndürdü
WQ:
benim saçımı kestin bir sandalyeye bağlayıp
WQ:
kırdın tacımı
WQ:
ve dudaklarımdan
WQ:
yakarış sesini aladın
pembe Anarş!k:
siz karıştırıyorsunuz bacım bizim bu evde banyo yok.. tee göşedeki hamamda yıganırız biz aylık?
WQ:
yukarıda bir tanrı olabilir..
WQ:
fakat sevmekten öğrendiğim tek şey
WQ:
silahın ısenden önce çıkaran bireini nasıl vurabileceğin oldu
WQ:
gecenin yarısında duyduğun bu şey bir ağlayış değil
bu ışığı görmüş doğru yolu bulmuş bir adam değil
WQ:
bu soğuk ve kırık bir yakarış sadece..
pembe Anarş!k:
gözlerin de güzelmiş aslında hea... ha ha ha..
WQ:
allah belanı versin şu romantik ortamı bok ettin
pembe Anarş!k:
niye lan o gözleri ben mi yarattım

11 Temmuz 2006

.terra naomi

yaz boyunca youtube'e hergün bir performans eklemeyi kendine ilke edinmiş hatun kişi.. "say its possible" sanırım kendi bestesi.. bunun dışında geniş bir repertuarı var yalnış hatırlamıyorsan bob hope'a bile cover yapmış :p sadece bu şarkısıyla yarım milyon gösterim almış.. akustik gitarın yanında arada sırada piyanoyada el atıyor.. az kassa içinden orkestra çıkacak.. birde bazı şarkılarının başında ve sonunda insanlığa ruh halini falanda anlatıyor ki çok tatlı buluyorum.. hastasıyım..

P.S. : kendisini mailime gelen striptiz videolarının arasından çekip çıkardım :P

.deli elmas ışık seninle olsun

Remember when you were young,

you shone like the sun.

Shine on you crazy diamond.

Now there’s a look in your eyes, like black holes in the sky

bazen..
hatta nadiren olur böyle şeyler..
içinde fırtınalar kopar..
bir kelimesi bile dışarı çıkamaz..
ancak bi link verebilirsin ancak..

.como estas zico

kendisi fenerbahçeye hoşgelmiştir youtube klibini seyrettikten sonra "ronaldinho halt yemiş" diyebilirsiniz..

5 Temmuz 2006

.baharat, tarçın ve buse

Bir tutam baharatla gitti,
Çarşı içinde bir gölge
Ve yollarına tuz serdi,
Seni bulayım gizlilerde

Tavan arasında saklı tarife
Ayışığı ve boğaziçi yalnız
O Fener bizim çocukluk aşkımız

Beni bıraktığın o gece,
Seni aradım gizlilerde
Bu tutam baharata kandım
Ben acıyı tattım seninle

Baharat, tarçın ve buse,
Tavan aklında saklı tarife
Ayışığı ve boğaziçi yalnız
O Fener bizim çocukluk aşkımız

Bir tutam baharatla gitti,
Çarşı içinde bir gölge

.masamın üstündeki kitaplar

siyasi tarih (1918 - 1994) - oral sander (İMGE)
okurken tarihi damarlarınızda hissediyorsunuz. kitabı kapatınca da nedenler sonuçlar şimşekleri çakıyor beyninizde.

can dündar, celal kazdağlı - ergenekon (İMGE)
3.kez okuyorum. devlet içinde devlet belgelerle ve ilginç bağlantılarla aktarılmış.

bilim iş başında - john henihan (TÜBİTAK)
popüler bilim denemeleri

utopya - tomas more (İŞ BANKASI KÜLTÜR)
erasmus un deliliğe övgüsüne atıflar içeren, tomas more un hayalindeki kralı, krallığı anlattığı eser

platon - devlet (İŞ BANKASI KÜLTÜR)
socrates ve şurakasının "doğru" yu bulma sohbetlerinin platon tarafından derlenmesi. tarihteki ilk "nasıl bir topluluk olma" tarışmalarından biridir.


hepsi çok şirin kitaplar.
tavsiye olunur.

tavsiye olunmayan bişiy vardır ki kapağındaki şebnem ferah resmine aldanılarak alınan blue jean temmuz sayısıdır. içinde şebo ile ilgili bir zerre olmamasından öte R&B den başka bişiy de bulunamamıştır.
yapmayın etmeyin çocuğum zaten senede bir kez alıyoruz blue jean onu da piç etmeyin.

2 Temmuz 2006

.ulusa "yazış"

merhabalar herkese mucuk mucuk.
büyükçekmecede sahilde gezerken birisi gelip elime bir mektup sıkıştırdı... dedi ki "bu mektup tam bu saatte ve burada olan siyah tşörtlü saçı başı dağınık çocuğa verilmek üzere 123 yıldır postahanede bekliyor.. hatta arkadaşlarla iddaya girmiştir burada biri olacak mı olmayacak mı diye" derken lafını kestim: "tamam tamam ver hadi" deyip posta koydum adamın samimiyet kurma çabalarına...

işte mektup.. kimden geldiğini söylemeyeceğim.. GYKoloji ahalisi anlar sanırım... aynen yayınlıyorum.

selamın aleyküm GYKoloji tarikatının güzide müritleri. yeni bir çehreye bürünürken ben de sizlere bir selam çakayım dedim.

(pa'nın notu: bakınız kaç sene önceden herşeyi biliyormuş, bu yazı da bugünün ağzından yazılmış zaten..! olacak iş değil..!)

Ulusuma sesleniyorum hep.. dedim bir de "yazayım"... Umarım sık sık birlikte oluruz.. Yaz dedim de aklıma geldi...

Bildiğiniz gibi kardeşlerim yaz aylarına girmiş bulunmaktayız. Türk gençlerimiz için de güneye göç mevsimi açıldı. Biz de (Abdullah, Bülent, Kemal abi) güneye ineceğiz zaten. Neyse, konumuza dönelim.. Geçen yazki göç yolculuğumuzda bizim gençlerin çok sık kullandığı gavurca bi kelime vardı "one night stand"..

Öz itibariyle türban, peçe, şalvar kombinasyonunda dolayı görülmesi göreken yerleri göremediğimiz, yer yer gösteremediğimiz genç kardeşlerimizin birbirleriyle tanışma, samimi olma, sorunlarını paylaşma, son olarak da sivilcelerini patlatıp akanları peçeteyle ya da çarşafla silip murada erdikleri bir olaymış bu.

Bu hadise bize gavurlardan ithalmiş. Zaten ben diyorum ülkemize yabancı akışı devam ediyor diye. Gavurlar demişken bu konuda benim için araştırmalarda bulunmuş babacan yeğenim Ali ye teşekkür ediyorum..

one night stand in yararları üzerine kelam etmeye devam edelim.. Efendim bu hadise ahlakımıza, toplum yapımıza gayet uygundur.. (arabistanda da varmış Hoca'ma danıştım) Bildiğiniz gibi arap kökenli örflerimizde erkeğin üç kere "boş ol" demesi ile her türlü hadise kapanıyor. Bu olay "komşuya yardım" felsefeinsen yola çıkıp "size bişiler ısmarlayabilir miyim" ile başlayıp "boş ol, boş ol, boş ol" ile bitiyor. Gördüğünüz gibi hiçbir aykırılığı yok. Bu sistem gençlerimiz hormonlarına hakim olamayıp 17 yaşında "baba beni eversene" azmanlıkları içinde kıvranırken biz büyükleri savcılıktan özel izin almaya zorlamıyor. Bu pencereden de işlevsel buldum bu sistemi; bürokrasinin yükünü azaltıyor. Zaten planlarımız arasında Avrupa'ya açılarak Hollanda dan (nerdeyse bir fabrika kurabilecek parayı piç ederek) aldığımız lalelerin yanına buş un izni ile maruyana da ekebiliriz. Bu konu şimdi aklıma geldi bizim dergahta bir istişareye sunayım bir.

Topunuzu öptüm

30 Haziran 2006

geyikolojideki yeniden doğuş

efendime söyleyeyim killarmy nin prof.unu atlatması ve de pink anarchy ninde sınav derdinden kurtulması üzerine görüldüğü gibi blogumuza yeniden canlılık gelmiş adeta geyikologlar uykularından uyanmıştır :P hatta killarmy gaza gelip çoktannn fotolarını sergilemiş bile .ben aslında geçen haftaki eksik kadrolu buluşmanın üzerine konuşma yapmak isterdim ama sanırım kutay bundan pek hoşlaşmaz.zaten mert ve benim havuçlu yoğurtlu zıbırdak yemeğim olmadan nereye kadar bir buluşma olabilirki değil mi sevgili blog sakinleri

26 Haziran 2006

.köprüden önce son çıkış

telefon santralleri
beni sana bağlar sevgilim
nükleer santraller ölüme
gökyüzünün nerede olduğunu soran
bir vapur dumanına
yanıt veremiyor hiç kimse

Çocuğunu asma köprüde sallayan
bir annedir İstanbul
ki onun
içi süt dolu
biberonudur Kız Kulesi
soğusun diye suya tutulan

Ne kalem kılıçtan
ne kılıç kalemden üstün olsun
öğrensinler birlikte yaşamayı
örneğin kalem
aşk şiirleri yazsın
ve köreldikçe kılıç yontsun

Yanlız kaldığımız anda bile
alırız insan kokusunu
ıssız adasında
üstünden atamamıştır Robinson
yaptığı ilk mastürbasyonda
yakalanma korkusunu

Kendi boşluğunda asılı
birer asansörüz aslında
ve ben elimde
taze bir karanfil
sıkışıp kaldım
iki kadın arasında

***

bir hafta yokum dostlar. üzmeyin kendinizi.

25 Haziran 2006

.neyzen tevfik

türk milleti gariptir
her lafı kaldırmaz
ibne dersin kızar da
sikersin aldırmaz.

22 Haziran 2006

.neden yazmıyorsun ya?

pA. (25,06,06 @ ŞL):
abi yazcam şu sikindiriklik atılsın üstümden
.killarmy*:
sikindirik misin abi
pA. (25,06,06 @ ŞL):
evet abi
pA. (25,06,06 @ ŞL):
garip bişi var
pA. (25,06,06 @ ŞL):
böle uyuyasım günlerce
pA. (25,06,06 @ ŞL):
beynim cok yorgun ztn aq
.killarmy*:
uehueuhe benim bir gelişmiş modelimsin abi ozaman

16 Mayıs 2006

.aziz yorgosu arkana alıp aşağı bakmak :p

böyle birşey.. yalnız konum olarak arkanıza alınması tavsiye olunur diğer türlüsü hoş birşey değildir.. ehuehuu..

.blogger 3 sütunlu : 8.2'ye dayanıklı

geyikoloji 3 sütunlu oldu.. sol tarafa ".zımbırtı bar" eklendi.. oraya ne geleceğine karar veremedik bende google'a emanet ettim şimdilik.. pinkAnarchy gurbetten kesin dönüş yapınca birşeyler düşünürüz..

15 Mayıs 2006

.denis leary - im an asshole

anti-amerikanizm'in dibine vurmuş videosu izlendiğinde seri yarılmalara neden olan şarkı.. videosunu eMule gibi paylaşım programlarından çatır çutur çekebilirsiniz.. hatta onu çekmişken bütün no cure for cancer'ı çekin ufkunuz genişlesin..

Merak edenlere : @bkz : Denis Leary


Im an asshole!

Folks, Id like to sing a song about the American Dream
About me, about you
About the way our American hearts beat way down in the bottom of our chests
About that special feeling we get in the cockles of our hearts
Maybe below the cockles,
Maybe in the sub cockle area,
Maybe in the liver, maybe in the kidneys,
Maybe even in the colon, we dont know

Im just a regular Joe, with a regular job
Im your average white, suburbanized slob
I like football and porno and books about war
I got an average house, with a nice hardwood floor
My wife and my job, my kids and my car
My feet on my table, and a Cuban cigar

But sometimes that just aint enough to keep a man like me interested
(oh no, no way, uh uh)
No I gotta go out and have fun at someone elses expense
(woah yeah, yeah yeah, yeah yeah yeah)
I drive really slow in the ultra fast lane
While people behind me are going insane

Im an asshole (hes an asshole,what an asshole)
Im an asshole (hes an asshole, such an asshole)

I use public toilets and I piss on the seat
I walk around in the summer time saying "how about this heat?"

Im an asshole (hes an asshole,what an asshole)
Im an asshole (hes the worlds biggest asshole)

Sometimes I park in handicapped spaces
While handicapped people make handicapped faces

Im an asshole (hes an asshole,what an asshole)
Im an asshole (hes a real fucking asshole)

Maybe I shouldnt be singing this song
Ranting and raving and carrying on
Maybe theyre right when they tell me Im wrong...
Nah

Im an asshole (hes an asshole,what an asshole)
Im an asshole (hes the worlds biggest asshole)

You know what Im gonna do
Im gonna get myself a 1967 Cadillac Eldorado convertible
Hot pink, with whale skin hubcaps
And all leather cow interior
And big brown baby seal eyes for head lights (yeah)
And Im gonna drive in that baby at 115 miles per hour
Gettin' 1 mile per gallon,
Sucking down Quarter Pounder cheeseburgers from McDonalds
In the old fashioned non-biodegradable styrofoam containers
And when Im done sucking down those greeseball burgers
Im gonna wipe my mouth with the American flag
And then Im gonna toss the styrofoam containers right out the side
And there aint a goddamn thing anybody can do about it
You know why, because weve got the bombs, thats why
2 words, nuclear fucking weapons, OK?
Russia, Germany, Romania, they can have all the democracy they want
They can have a big democracy cakewalk
Right through the middle of Tiananmen Square
and it wont make a lick of difference
Because weve got the bombs, OK?
John Wayne's not dead, hes frozen, and as soon as we find a cure for cancer
Were gonna thaw out the duke and hes gonna be pretty pissed off
You know why,
Have you ever taken a cold shower, well multiply that by 15 million times
Thats how pissed off the dukes gonna be!
I'm gonna get the Duke, and John Cassavetes,
and Lee Marvin, and Sam Peckinpah, and a case of whiskey,
and drive down to Texas and say.....

(Hey! You know, you really are an asshole!)
Why don't you just shut up and sing the song, pal?
Im an asshole (hes an asshole.what an asshole)
Im an asshole (hes the worlds biggest asshole)

A-S-S-H-O-L-E
Everybody
A-S-S-H-O-L-E

Im an asshole and Im proud of it

9 Mayıs 2006

.itu gençliği vs. peşmergeler

sayın faruk doğan akıllara zarar bir rektör olduğunu pkk'nın kurduğu entegre tesislere yazılı izin vererek bir kez daha tescilledi.. pkk yanlı grup bundan kuvvet almış olacak ki kampüs sınırları içinde apo lehine slogan atmaya falan başlamış.. bununlada bitmedi, aksiyonlarına devam eden gereksiz zihniyet sahibi grup yine kampüste 4 kişiyi sopalarla dövmüş..

bizde tüm bu olanlar üzerine sessiz kalacak değildik.. yalnız bizimkisi çok daha insani yollardan olan bir tepki yürüşüydü..*** zaman zaman küfür edip parlayan arkadaşlar oldu ama kalabalık otokontrollü davranıp onları içinde sinirmesini bildi..

provakasyon??
kalabalık dağılır gibi olduktan bir süre sonra ( aşağıdaki dağılan halidir :) yemekhaneden canhıraş feryatlarla bağıran birisinin sesi duyuldu.. o sırada yemekhanenin dışındaydım.. öğrenci olduğundan emin olmadığım bir şahıs tuzaklı pankart kurbanı olmuş.. asılan pankartın üsterine iliştirilen taşı farkedemeyen kişinin taşla buluşan kafısı yarılmış.. buarada yemekhanede bulunan güvenlik görevlileri olaya müdehale edecekleri halde dışarıya kaçmayı tercih ettiler.. kafası yarılan şahısa yardım eden insanlarda birincisi öğrenci ikincisi itülü tipi yoktu.. dikkatimi o anda çeken hadise ise hepsinin o koşuşturma arasında aşırı derecede eğreti duran bayraklardı.. oradan oraya koşarken bayrakları birisine emanet etme gibi bir niyetleri yoktu.. ambulans kafası yarılan elemanı topladıktan sonra yardım edenler bekleneni yaptı ve "yallah bismillah" diye slogana başladı.. toplam 10 saniye süren slogan girişimi öğrencilerin katılmaması sonucu sona erdi..



minibüsten indirilen insan
kesinlikle öğrenci değildir en kısa sürede en fazla dayak yeme rekorunu kendisi bizzat kırmıştır.. dayak atan öğrencilerde öğrenci değildir.. kısacası olay tamamen iki grubun kendi arasındaki çatışmadır.. dayak atan grubun öğrenci olmadığını akan trafiğin arasına battal gazi gibi atlamasından çıkarabiliriz zira hiç bir itülü kendini 70km/s hızla giden arabanın önüne atmaması gerektiğini bilir..

delirten basın ve haberi medyaya geçen ajans
sadece magazin haberlerinde bombalanır demeyin.. ajans değil 75lik obüs topları mübarekler.. atışı bu kadar kuvvetli bir ırkla ilk defa karşılaşıyorum..

10. yıl marşı okuyanları ve pkk'ya hayır diyenleri SAĞCI ilan eden gerizekalı ötesi kuruluşlar..

http://www.haberturk.com/newengine.php?haberturk=haber&@=226981
http://www.haberturk.com/newengine.php?haberturk=haber&@=226994
http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=102049
http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=220232 ( iü resmi koymuş salaklar )
http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=102049

hepsinde aynı haber, "sağ görüşlü" ibaresini kullanmışlar.. bravo diyorum helal olsun

8 Mayıs 2006

.chico and the gypsies'i getirdik :P


kendinden beklenmeyen atılımlar yapan okulumuz şimdide gipsy kings'in yan sanayisini festivale çağırmış.. tepebaşı çıkışındaki billboardlarda "gipsy kings efsanesi" yazısını ve de üstünde heran flamenkoculuk oynayabilecek adamları görünce yok artık demiştim.. heyecanlananlar festivalin athena ya da jay jay johnson kısmına heyecanlanabilirler..

uehueh buarada olan olmuş itüfest resmi sitesi pending delete'e düşmüştür.. merak edenler ayrıntılara kutsal bilgi kaynağı/itü fest 2006'dan ulaşabilirler..

3 Mayıs 2006

.kronik anoreksiya















milletin birbirlerinin ağzına curly fries vermeleri, hayvanlaşıp arbys/king, arbys/kentucky sonra hepsine birden kentucky yapmaları sona erdi.. insanın içinde patlayana kadar yeme potansiyeli olsa bile, karşısındaki yemeyince ya da nimetle salak salak oynayınca, şevki kırılıyor..
önceleri iki tür kız vardı ( o şekil biraz yırtıyorduk ) ;
1. normal yiyenler
2. yandan yiyenler

bu iki tür gramlarla kilo hesabı yapmaya başlayınca doğal seleksiyon kendini gösterdi ve kendini hazmedemeyen bu iki türü eleyerek, kemiksiz 23 kilo gelen besin kapsülleriyle beslenen kızları yarattı.. bu şekil insanımsı yaratıklarla nasıl yemek yenebilir..

not : angelus ta son zamanlarda yemeyi bıraktı.. ağlamak istiyorum..

**//**
dün beşiktaş sahilde deli bir rüzgar vardı, sahil şeridindeki tüm soğuğu soğuran ben sonuç olarak hasta oldum yan etki olarak uzun bir aradan sonra birşeyler yazdım..

15 Nisan 2006

.right back

i be here with entire news
in a funny way of course :p
upss i said entire but there will be acceptable missings..

fucking loading..

30 Ocak 2006

.tayyip makarası

Yıllardır kamuoyu dediğimiz şeyin (yani bizzat halkın) ülkenin yönetiminde söz sahibi olmadığı, isteklerini dile getiremediği, istediklerini yaptıramadığı, uygulatamadığı söylenir. Ama hiç bu kadar alelade bir dışlanmışlık hissettiğimizi sanmıyorum. Ülkenin başbakanı ondan "başbakan" gibi konuşması beklenirken "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" nidalarının ardından, ülkede bu kadar mizah üstadı varken; hiç üstüne vazife olmadığı halde, insanları güldürmekten başka bişey yapmıyor... Diğer yandan yeri geldiğinde Atatürk'ün partisi(!) olduklarını gereksiz yere vurgulayan, bu dönemde mecliste "tiyatro izleyicisi" gibi sus pus, sessiz, sakin takılan baykal ise başbakana aynı ciddiyetsizlikle karşılık veriyor...

Kemal Unakıtan!ın çocuklarının sit alanına yaptığı villalar "çocuklarım rahat etsin" ricası birkaç günde ilçe belediyesinden anıtlar kuruluna herkesi birden görev aşkıyla yanıp tutuşturup insanların(!) mutluluğu için kararlar almaya yetmiştir. Bu olay üstüne eleştirilen kemal unakıtana sahip çıkan başbakanımız ne diyor? "biz dostlarımızı yedirmeyiz..." bu sözleri söylerken başbakan konumuna gelmiş insan hiç mi utanmaz?! Devletin kişilerin mutluluğu için kararlar almasını bir başbakan bu kadar mı pişkin karşılar? Ayıptır. Soruyorum başbakana "sit alanı olan" side sahilinde açacağım çay bahçesi için de aynı kararların aynı hızlarla alınması için sizinle bir dostluk mu kurmam gerekiyor?.. 70 milyon insanla dalga geçmek bu kadar kolay olmamalı...

Ülke kalen kuş gribi tehdidinden tamamen kurtulamamışken, bir günlük bile enerji stoğu olmadığı tüm dünyanın gözleri önüne serilmişken, hemen sınırımız iran da savaş hazırlıkları son sürat devam ederken, biraz daha altta görünürde israil-filistin aslında tüm dünyanın ortak olduğu siyasal-iktisadi pazarlıklar yaşanırken ülkenin hükümeti "erken seçim" dedikodularından tırsıp ona buna zam vermekten başka ne yapıyor..? Sahi ege kıyılarındaki "tarihi" yapıların özelleştirilmesi de başlayacak en yakın zamanda..

Allah sonumuzu hayır etsin...

27 Ocak 2006

.amelie

önce filmmüziklerini duydum çok da beğendim. okuldaki birçok kişi "aa süper film kesin izle"..

film ilkten hoştu gayet. arkada Yann Tiersen tıngıdı tıngıdı ruhumuzu okşuyordu. Türkçe dublajında hoş bir amca küçük Amelie yi anlatıyordu bize... Derken o küçük kız büyüdü.. Yiyip içip sevişen biri haline geldi. Bir de kızcağızımızın hoş bir özelliği var. Öyle bir hava var ki üzerinde "ben sex i sevmem. ama bi istesem istediğim erkekle sevişirim. bari biraz oyun yapalım heyecan olsun" diyordu her hikayede.. Yaw ben mi çok taktım diyorum, kafamı zorluyorum.. yok.. filmde bana vay anasını dedirtecek bir sahne yok. ne işe yarar bu film..

"bohem" diye tanımlandığını anımsadığım fransız kültürü.. hayat ile ilgili bir maddi korkusu yok. işi gücü bırakmış komşusunun evine gizli gizli girdikten sonra, adamcağzın evinde onu sinir etmesi muhtemel değişikler yapıp evine girmek... adamın sinir olmasından zevk almak.. boş boş işler peşinde koşup canı istediğinde sevişip uyumak. sonra muhtemelen bu adamdan sıkılıp bir diğerini bulmak...

Bütün gün cafe de oturan birkaç insan. Cafede hiçbir iş yapmadığı için hiç yorulmayan birkaç çalışan.. ve cafeye her gün gelen bir adamı; cafede çalışan, hiçbirşey yapmayıp bütün gün köşesinde oturan bir kadınla seviştirmeyi marifet sayan hatun Amelie..

Daha esas oğlan ile 2 kelime konuşmadan bi şekilde onu evinin kapısına kadar getirip bir güzel sevişip daha sonra da "aha ruh ikizimi buldum" nidalarıyla Fransa sokaklarında bisiklet turuna çıkan Amelie...

2 saat ancak bu kadar boşa harcanabilirdi heralde..

ps. sinirim geçmedi henüz. ileride eklemeler yapabilirim..

25 Ocak 2006

.tuzdan ötesi G var

kuşkusuz sanatçı çalışmasına başlarken minimalist yaklaşımlarda bulunmak arzusu içindeymiş buşekilde daha az şey vererek hatta hiçbirşey vermeyerek daha çok duyguyu biranda insana aşılamayı düşünmüş.. sanatçı bunu gırç gırç edalarıyla eserinin yanındaki karları ezmeden önce tasarlamış.. harley davidson stili botlarıyla orada hiçte periyodik olmayan birkaç salınım yaptıktan sonra minimalist eğilimin içine sıçtığına kanaat getirmiş sonra felsefe gitti bari eseri kurtaralım ve birazda battı balık yan gider diyerekten.. karın üstünde pogo yapmış.. böyle karşımıza abstract mı abstract fotoğraflar çıkmış..

bu fotoğrafların artistine "neden G" diye sorduğumuzda "belediyeler yolları açmak için tuz kullanıyorlar, biz de insanların aklını açmak için G yi kulanıyoruz" gibi alakasız bir cevap verdi... onun nedemek istediğini ancak boynundaki "we depend on what the Geyikoloji orders" dövmesini görünce anladım... meğerse bunlar tarikatmış a.k

23 Ocak 2006

.gibi yapmak

malum, her bakımdan bir geçiş ülkesiyiz... asya-avrupa arası, akdeniz sıcağı ile rusya soğuğu arası, çöllerle yeşillikler arası... ne tam bir avrupa ülkesiyiz ne de tam bir asya ülkesi... ne sanayii toplumuyuz, ne de tarım; ne fakiriz, ne zengin; ne gelişmişiz, ne gelişmemiş... insanlarımız ne cahil, ne eğitimli; ne vurdumduymaz, ne yardımsever; ne sağcıyız, ne solcu... ne yalnızlık istiyoruz, ne hep insanlarla birilikte olmak; ne tam seviyoruz, ne sevgiyi boşverebiliyoruz; ne tam sevişebiliyoruz, ne de dokunmadan durabiliyoruz... hep iki arada bir deredeyiz.. beyaz çabuk kirlenir, siyah toz tutar diye hep griyiz. bu yüzden de hem kirli hem de tozlu; tek becerebildiğimiz şey bunu saklayabilmek... "kötü bir toplumda mı yaşıyoruz* aslında hayır ama kötü birçok yanımız var..."

ben daha kendimi tanımlayamıyorum.. tembel miyim çalışkan mı.. yumurta kapıya dayanana kadar hiçbirşey yapmamak aptallık ama tüm görevleri son gün, son an bitirebilmek zekilik...

insan bir de "ara yaşlarda olunca" iyice ortalarda kalmış oluyor, muallaklar abidesi halini alıyor...

hadi biz çiy süt emdik.. atmosfere sesleniyorum! şu kar yağacaksa adam gibi yağsın! ya gerçekten her yer kar olsun, kimse dışarı adımını atamasın, okullar tatil olsun; ya da kar fln yağmasın hiç.. zaten havanın sıfırın altına düşmüş olması değil, yere düşen iki küçük kar tanesi ilgilendiriyor tüm yetkilileri...

lütfen kardanadam yapılacak bir durum yoksa kar yağdı, kava kötü gibi şeyler söylemeyelim. yoksa zamanla buna da alışırız, iki lokma rüzgar ile herkesin üzerine çöken miskinliği bile hava kötü, tatil olsun, zaten kış da geldi, uyuyalım sıcacık yatağımızda, büyütelim karpuzlarımızı yorumlarıyla süsleriz...

21 Ocak 2006

.bayramlaşma :P

öncesi
bayram tatilimi normal insanlar gibi köyümde geçirirken birden gelen mesajla irkildim: " mert, semihlerde toplanıyoruz" :D o an bütün güzel bayram hatıralarım gözümün önünden geçti :P birkaç dakikalık telefon trafiğinden sonra olaylar artık kontrolümüzden çıkmıştı...
önce sade bir bayramlaşma amacı taşıdığını düşündüğümüz bu toplaşma etkinliği zaman ilerledikçe kutay ve bende garip hisler uyandırmaktaydı :P organizasyonun sadece "tüketim" aşamasında bulunduğumuzu öğrenince vereceğimiz karşılığın ne olduğunu kestiremediğimiz için biraz tedirgindik..
onurun bizden istediği herşeyin önüne "markalı" ibaresini koyması "eyvah, Geyikoloji'nin merkezi Nişantaşı'na mı alındı" diye korktuk... (bu arada onurun istedikleri: markalı sosis, markalı cips ve markalı kola idi:P)) Sabah kutayımla semihlere doğru yol alırken bu "marka" ların üzerimde yarattığı baskı tam bir kapaklanma olmasa da "çanak teması" kıvamında bir dizbağı-çözülmesine sebep oldu :P

ilk anlar
en yakın markete varıp sosis reyonuna geldiğimizde beni dumura uğratan bir cümle geldi kutaydan "abi 5 paket alacakmışız"... önce bunu kuş giribi nedeniyle "danalara dayanma" olarak algıladık. Ama sonra evde bir "kurban merasimi" ortamı yaratılmak için bu kadar sosise ihtiyaç olduğu kanısına vardık. Sonra "markalı" reyonundan kola ve cipsleri temin ettik (tabii bu o kadar kolay olmadı :) 3 kalem ürün için aynı markete 4 kez girip çıktık)... "Abi kolayı semihlerin ordan bi bakkaldan alalım da köpürmesin" cümlesi semihin evinin olduğu bölgede bakkal-çakkal namına hiçbişiy olmadığını farkedince "abi en kısa zamanda buraya bi bakkal açalım" a dönüştü :D
nihayet eve vardık. Bu arada bahçe girişindeki ısıya duyarlı olarak açılan otomatik kapı hakkında yorumu kutayıa bırakıyorum =) Evde korktuğumuzun aksine bir keşmekeşlik bir aymazlık durumu yoktu (nedemekse :Pp) Kısa süre sünra kutayımla ben susam sokağından kalma "birbirine top atıp tutmaca" oyununu oynamaya başladık. Bu oyun içinde bulunduğumuz toplumu öyle peşinden koşturdu ki bir ara günün tüm amacı bu oyunda artistik hareketlker yapma haline geldi :)

yemek vakti

"5 tane sosis" in aslında "5 paket sosis" manasına gelmediğini anladığımız ve sadece 1 paket sosis aldığımız iyi olmuştu. Zira onurcum bu 1 paket sosisi bile yağsız tavada "pişerken kesmekte" zorlanıyordu :Pp yemekte tabbi ki onurun special i vardı. onur bilindiği üzere her toplanmada farklı lezzetleri birbirine katarak yeni şeyler üretir. bu seferkinin adı "amerikan salatası" idi. adı da tadı da daha önce hiç karşılaşmadığımız türdendi :D

Zeynep ise, bütün yemek boyunca sorguladığım ama hiçbir suretle anlamadığım çok ulvi bişiy yapmıştı. İçinde zeytin yağı ve havuç vardı, onlar kesindi ama daha ayrıntılı bilgi için bi süre beklemeniz gerekecek :) masada ben "o havuçlu şeyi keşfetme", kutay ise "kendi bardağı hariç serkese kola dağıtma" görevindeydi. semih ise tüketim.

yemekten sonra
yemekten sonra az önce hopurdatılan mekan bir anda galeria'nın sinema salonunu aratmayacak konfora sahip olur. önce herkes normal insanlar gibi koltuklarda oturmaktadır. ancak birkaç vakit sonra onur buzdolabinden kırmızı tuborg ları getirir ve birtakım şahıslar zemine yayılma eğilimi gösterir. hatta bu eğilim gösterenlerin içlerinden "ohh mertin dizine de kafamızı koyduk, mis oldu" gibi şeyler geçirdikleri de kayıtlara geçmiştir. ancak mert in elindeki kutunun cok kısa sürede bittiği farkedilince bu şahıslar en güvenli yere konuşlanmışlardır..
dvd olaraktan elimizdeki star wars serisini harcamaya karar verdik. önce 1970yapımı filmdeki dinazorusumsu şeylerin nasıl yapıldığına cevap aradık, sonra aynı figürlerin 35sene sonraki filmde de aynı halde olduklarını görünce yönetmeni baya bi kınadık. tabi yıl 2000 olunca filmdeki karakterler bile yozlaşmışlardı.. türkçe dublaj seçeneğinde izlerken arada ağızlarından ingilizce kelimeler duymak bizi hep güldürdü hem de düşündürdü :P

önce zeynep sonra da ben ayrıldık ortamdan. ancak ben ayrıldıktan sonra tüm herkesin "gönül rahatlığıyla" uyuyuvermesi ucu acık bir konu... :D:P

8 Ocak 2006

.mert hukuk öğreniyor

deniz-jalapeno-oje:
abi bak medeni kanun maddee6 diokikanunda aksine bi hüküm bulunmadıkçataraflardan herbirihakkını dayandırdığıolgulsrın varlığını ispatla yükümlüdür. heh yani sen bana katil diosan sen kanıtlıcan katil oldumu eheuh ne alaka dersen alakası yok ya öle açtım bktım bu madde güsel bi madde sewiorum=)
pink anarchy.:
iyi de ben sana katil demedim ki
deniz-jalapeno-oje:
ya abi bak seni kısıtlarım grürsün, senin fiil ehlietini alırım elinden. hatta tam ehliyetsiz yaparım. ben de yasal temsilcin olurum
pink anarchy.:
fil ehliyetim yok ki benim
deniz-jalapeno-oje:
oh miss=)
pink anarchy.:
hiç ehliyetim yok ki benim.
deniz-jalapeno-oje:
=) nası yok lem senin fiil ehlietin bildimis araba ehlieti diil bıu=) eğer ayırt etme gücüne sahipsen ve erginsen
deniz-jalapeno-oje:
tam fiil ehlietin wr
pink anarchy.:
öle mi oluyo =))
deniz-jalapeno-oje:
ya dielimm ki ayırt. etme gücüne sahipsin ama küçüksün. küçük eşittir under 18
deniz-jalapeno-oje:
o zaman sen sınırlı ehliyetli, oluosun
pink anarchy.:
"küçük eşittir under 18" !
deniz-jalapeno-oje:
hakısız fiillerinde yine sorumlu oluon ama
deniz-jalapeno-oje:
borçlandırıcı işlem yapamıosun tek başına
deniz-jalapeno-oje:
yasala temsilcinin onayı fln lazım
pink anarchy.:
sen orda fİİL ehliyeti demişsin. ben FİL ehliyeti okuyorum sabahtan beri. diyorum bunları okulda kekliyolar mı ne
deniz-jalapeno-oje:
ha ayırt etme gücün yoksa o zaman tümden tüh wah sana tam ehliyetsizsin ve yaptıklarının hiçbirinden sorumlu diilsin.ii aslında=)
deniz-jalapeno-oje:
oha mertt
deniz-jalapeno-oje:
=))))))))))
pink anarchy.:
valla öle
pink anarchy.:
anladım ama şimdi =)
deniz-jalapeno-oje:
aferim yawrum=)
deniz-jalapeno-oje:
öreniosun
pink anarchy.:
teşkür ederim
deniz-jalapeno-oje:
fil ehlieti de ii tabi=) yani mesela motorsiklet ehlieti gbi bişi
pink anarchy.:
evet hindistanda fln oluyor ya fillere biniyorlar

4 Ocak 2006

.kendimi kaybettim hükümsüzdür..

daha yeni kalktım, acayip sinirliyim karnımda kasılmalarla uyandım.. anlaşılan gördüğüm rüya beni pis sarsmıştı.. çok sık rüya gören biri değilim, görsemde fazla siklemem.. birkaç kere rüyamda tayyip ve takıyyeci tayfasını gördüm onun dışında hatırladığım rüyam yoktur..

biraz önce gördüğümde alalade birşey değildi ama nedense beni deldi geçti.. eskiden aşık olduğum biri ile çok yakın bir arkadaşım önümde el ele tutuşmuşlar sinatra eşliğinde yiyişiyorlardı.. aslında şuanda çok önemli değil, çünkü artık dostuz ya da ona benzer birşeyiz.. şuaralar birbirimiz için delirmediğimiz gibi ben tristan değilim o da isolde değil.. ayrıca rüya icabı beraber olduğu arkadaşımla tanıştığınıda zannetmiyorum.. bilinçaltımın benimle taşak geçtiğinin farkındandıydım ama yinede rüyadan sonra midem bulandı..

kıskandım mı evet ama beni asıl sinirlendiren insanın rüyasına müdahale edememesi o anda herşey olurken senin sadece seyretmen.. bu şekil kilit rüyalar için böyle bir opsiyon olamaz mı hiç değilse "hişşt çocuğum aile var" diyebilsek hoş olmaz mı?.

ama hayır doğa ibneliklerden kurulmuş bir denge.. insana rüyayı tv seyreder gibi izlettikten sonra yataktan kalmasını yorulana kadar koşmasını istiyor...

2 Ocak 2006

.görevimiz hezimet : fenerbahçe - milan















geç kalınmış bir yazı ama fotografı elimize yeni ulaştı.. özeti şudur : yaklaşık 2 saat sonra takımlarının 4-o kaybedeceğinden habersiz olan 4 genç salak salak etraflarına bakmaktadır.. onlarda artık her fenerbahçeli gibi shevchenko'dan çocuk beklemektedir..

dip not : fotografı çeken "çağların sağ eline teşekkür ederiz..